Nuran YILDIZ

“BARIŞ” GİTTİ, “UMUDA TEŞVİK” GELDİ…

----- 12.10.2009 - 00:01 -----

Geçen yıllarda tepkiler şöyle olurdu;

- “Hak etmişti, iyi oldu.”

- “Öyle olması gerekiyordu zaten.”

- “Beklendiği gibi oldu.”

- “Geçen defa da adı geçmişti, bu kez başardı.”

En olumsuz tepki olsa olsa “O değil de şu almalıydı” olurdu.

Bu yılki tepkiler ise şöyleydi;

- “Nasıl yani?” (Benimki)

- “Hadi canım sen de!”

- “Olur mu canım?”

- “Yok artık daha neler!”

- “Yok deve!”

Obama “Nobel Barış Ödülü”nü alınca şaşkınlık zirve yaptı. Nasıl yapmasın, adı yüzlerce aday arasında bile yoktu. Tam Amerikan işi. Parayı bastıran ödülü alır, barışı getiremeyen umudu getirir diyerek “umuda teşvik için” dediler.

Ben de sonraki Nobel’e Başbakan Erdoğan’ı aday gösteriyorum. O da “açılıma teşvik ödülü”nü hak ediyor kanımca. İtiraz yok, umuda teşvik oluyor da, açılıma teşvik neden olmasın? Nasılsa ikisi de ortada yok.

Siyasette iş yapıp sonuç almanın, politik pratiğin hiçbir hükmü kalmadı şimdilerde. Fiyakalısından sözcükler bul, kulağa hoş gelen cümleler kur. Hepsi bu. Tutarlı olup olmamayı, kılı kırk yarmayı boş ver. Pembe bir dünya çiz zihinlere, olsun bitsin.

Bu Nobel’i aldığına bin pişman olacak Obama, Amerikalının bir süredir boş lafla yürüyen peynir gemisine karşı uyanışını hızlandıracak. Obama’nın rahatı, huzuru kaçacak.

Ben aday olarak öneririm de, bizimkiler ödül fikrini iki kere düşünsün derim.

TEŞEKKÜR EDERİM AYŞE!

Daha beş günlük olan web sitemize öyle güzel tepkiler alıyoruz ki, şaşıp kalıyoruz.

“Sizce Kimdir?” kısmına koyamadıklarımız var, koyduklarımızdan daha güzel. Öyle ki, o bölüme yazan okurlarımın kafasındaki ben, gerçek beni ezip geçiyor. Utandırıyor. Korkutuyor!

Sevgili Ayşe Arman işinden gücünden, kocasından, kızından fırsat bulup Dubai-New York arası bir yerde web sitemize girmiş, üşenmemiş düşünce ve önerilerini sıralamış. Sürekli dünyayı arşınlamaktan başı dönmüyor mu bu kadının? Dönmüyormuş. Keyfi gayet yerinde.

Dedi ki “Son derece güzel ve sakin!” İşte duymak istediğim tanımlama! Devam etti Ayşe “Biraz ıssız ama, müzik döşeyebilirsin altına.” Hep olduğu gibi yine haklı! Okurların isteğine çabuk yanıt verebilme derdinden, kulakta ne kalsın kısmını aklımıza getirmemiştik. Ayşe ister de yapmaz mıyız, yaptık. Şimdi müziğimiz var.

O “Leonard Cohen gibi bir ses” dedi. Beni çözmüş bu kadın, derhal duruma el koyup kördüğüm olmalıyım. Cohen. Cool. Mesafeli. Kararlı. İçten. Yan yana olsak öpecektim Ayşe’yi, ki ben vıcık vıcık sevgi gösterisinden hoşlanmam.

Devam etti Ayşe: “İnsanın yüreğine işleyen, sevdiğin, seni ifade eden ‘bir büyüklerin şarkısı’ olmalı.”

Şarkı önerirken övgü de dizebilmek böyle olsa gerek. Bu web sitesine olsa olsa “bir büyüklerin şarkısı” yakışırmış! Demek ki imajımız doğru yerde. Biz de öyle yaptık. Cohen olmadı ama yüreğime işleyen, sevdiğim, çok sevdiğim, beni ifade eden bir şarkı koyduk. Benim şarkım bu. Umarım beğenirsiniz.

Son dönemde kendisi nü fotoğraflardan önce, türbanlı fotoğraflardan sonrayı yaşadı ya. Araya da şu lafı sıkıştırmasın mı? “Bir iki cool foto daha koy.” Buraya kadar iyiydi, burada sorun var! Mevcut fotoğrafımı cool bulması hoşuma gitti ama demesi kolay. Ben ve fotoğraf makinesi birbirimizden hiç hoşlanmadık. Hoşlanmamız da zor. Şimdilik elimden gelen bu, yoksa ne diye her yere aynı fotoğrafı koyuyorum sanıyorsunuz?

Daha ilk günlerde yanımda olan tüm sevgili okurlar ve sevgili Ayşe Arman iyi ki varsınız…

SEVİNDİRİCİ HABER!

İşte güzel bir haber: Milli Takım Teknik Direktörü Terim, Ermenistan maçı sonrası istifa ediyormuş. Daha sevindirici olan Federasyon da bu istifayı kabul etmiş.

Çok daha sevindiricisi Ermenistan maçını beklemeden istifa etmesi. Milli Takım’ın teknik direktörle çıktığı maçla, teknik direktörsüz çıktığı maç arasında bir fark yok nasıl olsa.

İstifa edince 8.3 milyon TL kaybedecekmiş. Büyük özveriymiş yaptığı. Hadi canım! Bunca zaman Terim teknik direktör olduğu için Türkiye ne kaybetti, onun hesabını kim yapacak peki?

AKLIMDA KALAN

Zaman’ın reklamı: Tam da Ermenistan-Türkiye protokolünün imza töreninde imzacıların arkasında saks mavisi elbisesiyle ABD Dışişleri Bakanı Hillary’nin ne işi olduğunu yazacakken, Zaman gazetesinin reklamını görüverdim. Hani insanlar görünmeyen bir duvarla karşılaşıyorlar ya o reklam. Sloganı “Önyargılarımızı yıkmanın zamanı gelmedi mi?” Geçen yıl da “Yaftalamayın!” diyorlardı. Sanırım Zaman’cıların acilen psikanalize tabi tutulmaları gerekiyor. Kendileri ne yapıyorsa insanlara tersini öneriyorlar. Benim bildiğim, Zaman bir tür yaftalama makinesi gibi işlerken bize “yaftalamayın” diyorlardı. Sayfaları baştan sona önyargı üretme merkezi gibi ama bize önyargılarınızı yıkmamızı söylüyorlar. Tuhaf… Değil mi?