Nuran YILDIZ

MEKTUP SAVAŞLARI

----- 14.10.2009 - 00:01 -----

Mektup iletişimde stratejik bir yöntemdir. Boşuna değil iletişim kurdu Başbakanın Baykal’a mektup yollaması.

Mektup mesajı dolayımlayarak muhataba iletir. Anında bir yanıt, bir tepki vermenin (dolayısıyla da sevimsiz bir durumun) önüne geçer.

Mektuba ancak mektupla yanıt verilir. Mektubu alınca telefona sarılamazsınız yani. Sarılmanız da hoş karşılanmaz.

Mektupta sözcükleri yan yana dizerken derin derin düşünüp ince ince işleyebilirsiniz.

Söz oyunları yapılabilir, kendinizi, fikrinizi gizleyebilirsiniz.

Hem nostaljiktir, dolayısıyla sempatik gelebilir.

Başbakanın mektubuna biraz da iletişimsel kaygıyla bakmıştım o yüzden.

Erdoğan, Baykal’a “zat-ı âliniz” diyordu. Üslubu kibarlıktan, nezaketten kırılacaktı sanki. Baykal’ı yücelterek küçültmek mi istemişti? Hani divan edebiyatında “Bir kişiyi iğneleme ya da sözün tam tersini kastetme” anlamına gelen tariz sanatını mı kullanmıştı?

Sonra Baykal yanıt verdi. Zaten cevap yazacak mı, yazmayacak mı değil, “ne yazacak” merakıydı hakim olan. “Geleceksen kameranı da al gel” diyordu ve sonunda da gözlerinden öpmüyordu.

Genel duruma bakalım;

1. Başbakan ne demek istemişti?

- “Sayın Baykal bu çukurdan çıkmak için zat-i âlinize ihtiyacım var.”
- “Gelin bu ateşten top oyununu birlikte oynayalım. Hatta ben size atayım, siz de tutamayın.”
- “Başbakan olarak çaresizim, genel başkan olarak istediğimi söyleme yetkim var.”

2. Baykal ne demek istedi?

- “Sayın Başbakan, restinizi gördüm. Elim fena değil, ama sizinkinden de iyi değil.”
- “Size zırnık güvenim yok. Sizinle kapalı kapılar ardında her konuşan zarar görüyor, siz sapasağlam kalıyorsunuz. Ben bunda yokum.”
- “Siz bize gelin, görsün ki alem, bana ihtiyacınız var.”
“Hani şeffafız diye mangalda kül, insanlarda özel yaşam bırakmamıştınız. Biz de açılımda şeffaflık istiyoruz, fena mı?”
“Ortada açılım maçılım yok ki, neyi konuşacağız?”

3. Başbakan ne yapacak?

Normal koşulda; mektup aracılığıyla “güvenilmez bir adamsın, kamera kaydı olmadan seninle görüşme yapamam” diyen biriyle görüşmemeli. Karizmayı çizdirmek olmaz.

Şimdiki koşulda; Erdoğan Baykal’ı kamerasız görüşmeye iknaya çalışacak. İkna edecek, CHP’ye gidecek.

4. Baykal ne yapacak?

Kamera kaydı olmadan görüşmeye ikna olursa, golü doksandan yiyecek. Bir çuval incir çöpe gidecek. Muhalefet ettiği sürecin parçası olacak.Kamerasız görüşmeyi kabul etmezse, Başbakana yönelttiği “güvenilmezsin” mesajının altını çizecek.

“BAK KIZIM BU ALIK”

Aşkın Nur Yengi minik kızına marketteki balıkları gösterip “Bak kızım, bu balık” demiş. Yaz boyu denizdeki balıklar torbaya mı girdi de çocuk marketteki balığa kaldı o ayrı.

Aşkın Nur Yengi’ye tavsiyem siyasette olup bitenlere bakmasıdır. İşte o zaman “Bak kızım bu alık, bu da alık, bu da alık, bu da, bu da…” diye gösterecek çok insan olduğunu görebilir.

AKLIMDA KALAN

Arzuhan Doğan Yalçındağ’ın TÜSİAD Başkanlığını bırakacak olması: Doğan Grubu’nun TÜSİAD’la aynı çerçeveye girmesi başından beri benim doğru bulmadığım bir görüntüydü. Arzuhan Hanım ne kadar çalışırsa çalışsın, TÜSİAD’la Doğan Grubu arasındaki imaj transferi pozitif yönde gelişmedi. Arzuhan Hanımın yıl sonu itibarıyla başkanlıktan çekilip enerjisini Doğan Grubuna yöneltecek olması zamanlama açısından da doğru bir karardır.