Nuran YILDIZ

ROMA’NIN ORTA YERİNDE FAŞİZME KARŞI YÜRÜDÜM!

----- 19.10.2009 - 21:00 -----

Dün yazı günümdü. Her pazartesi mutlaka yazacaktım, olmadı. Roma’daydım. Kendimi ait hissettiğim şehirde. Eğer reenkarnasyon diye bir şey varsa, önceki yaşamlarımın birinde Roma’dan geçmiş olmalıyım. Kesin.

İtalya’yı seviyorum. İtalyanları olmayan bir İtalya’yı daha çok severdim sanırım. Bu kadar tembel, bu kadar ehl-i keyif ve suratsız insanın bir arada olduğu başka bir ülke bilmiyorum.

Roma’dayız. Çok sevdiğim bir arkadaşımla. Collesium’dan aşağıya doğru, Via del Corso’ya doğru gitmek istiyoruz. Cadde trafiğe kapatılmış. Binlerce insan yürüyor. Şarkılar söyleyerek yürüyorlar. Ellerinde bayraklarla, caddeyi enlemesine kapatan dev pankartlarla yürüyen bitmez tükenmez bir insan selinin içinde kalıyoruz.

Tüm sloganlar ve yazılar İtalyanca. Ve bizde İtalyancanın zerresi yok. Dilini, amacını bilmediğimiz bir yürüyüşün parçası oluveriyoruz.

Kalabalıkla bütünleşmenin keyfi bizi de sarıyor. İçimizde “acaba ne amaçla yürüyoruz?” sorusu/endişesi kımıldıyor.

Dev bir pankartın hemen solunda buluyorum kendimi. Pankartı tutan genç adamla aynı davanın yüzyıllık kardeşi gibi yan yana yürüyoruz. O da ne? Pankartta tanıdık bir sözcük: “Antifaşizm”

Önümden yürüyen arkadaşıma sesleniyorum: “Ne için yürüdüğümüzü bilmiyorum ama doğru yerde olduğumuzdan eminim!”

Arkadaşım ve ben İtalya’da, faşizmin hem teorik hem de pratik anavatanında faşizme karşı yürüyoruz! Nasıl keyif, nasıl iç rahatlığı, nasıl bir tatmin olmuş ifade tarzı anlatamam.
Biz “Irkçılığa Hayır Mitingi”ndeymişiz, sonra öğreniyoruz.

Sanki bir karnaval havasında herkes. Her taraftan R&B (Rhytim and Blues) melodileri yükseliyor. Yürüyor muyuz, dans mı ediyoruz farkında değiliz.

Arkadaşım oldukça önemli biri, bana göre daha huzursuz o yüzden. Kişisel tarihine olumsuz bir kanıt bırakıp bırakmadığını düşünüyor. Yürüyüşü mahvediyor. Bense sıradan biri olmanın özgürlüğünü sonuna kadar kullanmakta kararlıyım. Yürüyorum! Irkçılığa karşı! Faşizme karşı! Roma’da!

Binlerce insanın hiç kimsenin can ve mal güvenliğini tehdit etmeden yürümesindeki demokratik olgunluk dikkatimi çekiyor. Binlerce insan! Avrupa ruhu bireyselliğe yenilmemiş, dipdiri duruyor.

İtalya’yı ve Roma’yı yönetenlerin gösterilere karşı takındığı demokratik olgunluk da dikkatimde. Polisler yalnızca simgesel önemi olan binaların etrafını tutmuşlar. Örneğin 1936’da, Mussolini’nin balkonundan ünlü konuşmasını yaptığı “Palacio Venezia” etrafında 3-5 polis var o kadar.

Hiçbir zaman Avrupa’nın bir yasalar bütünü olduğuna inananlardan biri olmadım. Bize öyleymiş gibi sunuyorlar. Avrupa birlikte tepki verebilme, itiraz edebilme kültürüdür esasında. Avrupa Birliği’ne yasaları uyumlayarak gireceğimizi söyleyenler, bir havucun ardından koşmamızı isteyenler doğruyu söylemiyorlar.

Roma’da, faşizme karşı yürüyen kalabalığın parçasıyken aklımdan bunlar geçiyor.

AKLIMDA KALAN

Yılmaz Özdil’in 31 Temmuz 2009 tarihli yazısı: Televizyonda 34 PKK’lının teslim oluşuyla ilgili haberleri izlerken aklımdan Özdil’in o unutulmaz yazısı geçiyor. Tam o sırada kapım açılıyor, bir arkadaşım içeriye giriyor. Benim baktığım yöne, televizyona bakıyor o da. Sonra bana diyor ki: “Terör örgütü üyelerinin bu teslim oluş hali var ya bana Yılmaz Özdil’in yazısını hatırlatıyor.” Çoğunuz o yazıyı okumuşsanız hemen anımsayacaksınız. Anımsamayanlar tarihini verdiğim köşe yazısını bulup okusunlar. Tavsiyemdir.