Nuran YILDIZ

SENİ ALDATIYORUM ÇÜNKÜ…

----- 06.11.2009 - 00:01 -----

Cuma yazılarıma geri dönüyorum. Biliyorsunuz eskiden cuma günleri yaşama dair yazardım, siyasete bulaşmazdım. Siyaset yaşamın tam kendisi ama seven var, sevmeyen var o kısmını. Ülke gündemi nedeniyle ihmal etmiştim yaşama dair yazıları… Pardon…

Fark ettiniz mi bilmem, etraf aldatma sözcüğüyle doldu. Milliyet pazar eki “Cadde” aldatma yazı dizisiyle hayatımıza girdi.

Gazetelerin üçüncü sayfaları aldatma haberleriyle dolu her zamanki gibi. Dizilerin konusundan aldatmayı çıkar, geriye anlamsız bir oyuncu yığını kalır.

Köşe yazıları aldatma öykülerinden geçilmiyor.

Magazin dünyası gün geçmiyor ki aldatma haberleriyle çınlamasın.

Güzin ablalara gelen mektuplar aldatmalarla dolu.

Şimdi de aldatmanın kitabını yazmışlar. Merak bu ya, kitabı değilse de haberini okudum.
Şöyle diyor yazar;

Erkekler “özsaygıları azaldığı için” aldatır. O nedenle aldatmıyorsa “yeni limanlara açılmak geçici bir güven duygusu verdiği için” aldatıyordur. Eğer gerekçesi o da değilse kesin “ailesinin geçmişinde olduğu için” aldatırmış.

Kadınların nedenleri ise daha sıradan. Ya özsaygı onarmak için, ya eşten intikam almak için, ya da baba figürü sorunlu ise aldatırlarmış.

Hadi diyelim bu gerekçelere inandık. Hadi diyelim bu modası geçmiş gerekçeler halâ geçerli. Hadi, “Aşk Yüzyılı Bitti” kitabım için yaptığım onca okumayı, onca analiz ve gözlemi bir kenara bıraktık..

Peki o zaman yalnızca oyun için, canı istediği için, keyif için, yan yollara öylesine sapmak için aldatmalara ne diyeceksiniz?

Aslında günümüz aldatmalarının derininde fazla dolanmaya pek gerek yok.. Yalnızca ve yalnızca tüm koşullarla güdülendirildiğimiz “sahip olma” gerekçesi tüm öteki gerekçeleri bastırır. Sarımsak kokusu gibi.

Ekonomistler diyor ki “Bugünkü ekonomik krizin temel nedeni üretim ile tüketim arasındaki rasyonel bağın kopmasıdır.” Ekonomistlerin “rasyonel bağın kopması” dedikleri şey, gerekçelerin ortadan kalkıp salt “eylem”in kendisinin önem kazanmasıdır. Bu nedenle de, yalnızca tüketmeye koşullandırılmış kadınlar ya da erkekler için aldatma ahlaki bir sorun değildir. Bir eylemdir.

Gardroptaki bir elbiseye sahipken bir tane daha almak gibi bir şeydir başka kadına ya da adama gitmek. Çoğu zaman ihtiyacımız yoktur ama alırız. Yalnızca içimizdeki ses “al” dediği için alırız. Sonra başka bir şeyi alırız, sonra başka bir şeyi…

Aldatılan kişi “bana yapılan haksızlık ve ahlaksızlık” savunusuna geçse de aslında yaşadığı sadakat kavramının yokluğuyla karşılaşma anındaki şaşkınlıktır.

“Seni aldatıyorum çünkü…”

“Çünkü içimdeki sesi dinliyorum. İçimdeki ses dışımdaki tüm seslerin buyurduğu ‘al’ talimatına itaat ediyor.” Dışımızdaki tüm sesler süreksizlik, bağlantısızlık ve güvensizlik üretirken başka çare de kalmıyor.

Seni aldatıyorum çünkü… Çünküsü falan yok.

Sonuç, aldatılmayı göze almadan hiçbir sadakat ilişkisine girilemez artık, üzgünüm.

ERKEKLER NEDEN SABA TÜMER’İ SEÇER?

Saba Tümer demiş ki “performans düşürme niteliğim olsa Arda’yı değil, Alex’i seçerdim.” Beni Saba Tümer’in performans kriterleri ilgilendirmiyor. “Seçerdim” fiilindeki “istediği erkeği seçebilme özgürlüğü” ilgilendiriyor.

Ona bu özgürlüğü veren özelliklerine gelince;
1. Kendisi sarışın. Aslında nitelikleri saymayı burada bile bırakabiliriz. Sarışın olmak başlı başına kolaylaştırıcıdır ülkemizde.

2. Şen kahkahalar fırlatabiliyor. Bir erkeğe kafa ütüleyen değil, kahkaha atan kadın verdin mi elinden her şeyini alabilirsin.

3. Etine dolgun. Her erkeğin bilinçaltında olan, kafasını gömebileceği annesinin göğsünü fazlasıyla bulabilir onda.

4. Biraz Neriman Köksal havasına sahip. Hafiften tehlikeli, fazlaca şuh.

5. Üslubu geyiğe fazlasıyla yatkın. Erkek dediğin kadın kısmısından ciddi bir mesele duymaya elverişli değildir, mimari olarak.

Tanrı her kadına biraz Saba Tümer niteliği bahşetmelidir, aksi halde o seçer, öteki kadınlar bakar bakar durur durumu.

AKLIMDA KALAN

Kadir Çöpdemir’in aldığı hayat dersi: Sevgilisi Kadir Çöpdemir’e jambonlu, kremalı bir spagetti (bence iğrenç olmalı) yapmış. Çöpdemir de yanında annesinin turşusunu istemiş. Sevgilisi “bunun yanında o yenirse seninle yapamam” deyip terk etmiş. Yemek iğrenç, turşu bile kurtarmaz bana kalırsa. Ama, kafada terk etmek fikri varsa bahanesi yeri gelir turşu, yeri gelir kaşının altında gözün var durumu olur.