Nuran YILDIZ

“BİLE” DEYİP GEÇMEMEK LAZIM…

----- 25.11.2009 - 00:01 -----

Dil kendi tuzaklarını içinde bulunduran bir yapı. Sözcükler ise zihnimizde kurduğumuz “yapı”ların yapıtaşları. Çözümler sunabilir. Kördüğüm yapabilir. Tuzaklar kurabilir. Gönüller alabilir. Kalpler kırabilir. Dünyalar kurabilir. Çukurlar açabilir.

Şimdilerde şu “telekulak skandalı” nedeniyle sık kullanmaya başladığımız bir cümle var: “Başbakanı BİLE dinlemişler!”

Duya duya kanıksadığımız bu cümle sıradan bir cümle değildir. İletişimsel açıdan (kendi iç gerçekliği dışında) bu cümleyi özel ve önemli yapan “BİLE” zarfına dikkat etmeli.

“BİLE” zarfı en mütevazı görünen, en “çok anlamlı” zarftır. Öyle cümleleri öyle hallere getirir ki yeriyor mu, övüyor mu anlayamazsınız. Mesela; “Baksana sen bile geldin!” cümlesindeki “sen” övülüyor mu, yeriliyor mu anlam ancak bağlamdan çıkabiliyor.

“Başbakanı BİLE dinlemişler!” cümlesini sıra dışı yapan, “BİLE”nin masumiyetten uzaklığı. Çünkü zihnimizde ya da dilimizde bu cümlenin devamı şu şekillerde tamamlanır;

“Vay Canına!”

“Seni mi dinlemeyecekler?”

“Beni mi dinlemeyecekler?”

“Herkesi de dinleyebilirler!”

“Otur, dinlendiğin için şikayet etme!”

“Koskoca Başbakanın yanında sen de kimsin?”

Ve daha birçok şekilde tamamlanır başlıktaki cümle, hafızanızdan. Ne şekilde tamamlanırsa tamamlansın hepsi de “rıza üretme”yle sonuçlanır. Bir tür “razı olma hali” üretilen.

“BİLE” deyip geçmemeli o yüzden. “Başbakanı BİLE dinlemişler” cümlesi siyasi sonuç üretmek için ortaya atılmış tuzaklı bir cümledir.

Ya dinlenmeye razı olmanızı gerektirir ya da telekulak skandalını küçümseyip, sıradanlaştırma işlevi görür. Kısacası işin içinde “BİLE” varsa mutlaka bir amacı da vardır.

AKLIMDA KALAN

“Söz”ün mülkiyeti kimindir? Sorusu: Dünkü grup konuşmasında CHP Genel Başkanı Deniz Baykal “20 yıl önce devlet etnik kör olacak demişiz.” Diyerek bir hatırlatma yapıyordu. 20 yıl önce Türkiye’ye yeni gelebilecek birçok yeni öneriyi gündeme getirmiş olabilir. Zaman öyle bir zamanki düşünceyi ilk kimin dile getirdiğinin hiçbir önemi yok. Kim ki o düşünceyi kendisininmiş gibi sunuyor, “düşüncenin mülkiyeti” de ona ait oluyor.