Nuran YILDIZ

OBAMA VE ERDOĞAN (YA DA BEN O SIRADA NE YAPIYORDUM?)

----- 09.12.2009 - 00:01 -----

Obama ve Erdoğan Beyaz Saray’da, basın toplantısında konuştukları sırada ben ne yapıyordum?

Ne diyecekler merakıyla ekrana kilitlenmemiştim. Cine5’de sekizinci, belki de onsekizinci sınıf bir film izliyordum. Film o kadar niteliksizdi ki adını bile hatırlamıyorum.

“Neden?” diyeceksiniz.

Çünkü yeni bir şey söylemeyeceklerinden adım gibi emindim. Birinin kodlarını çözmüşseniz öbürü de hemen yakınına düşer. Mesela;

1. İkisi de siyaset konuşurken iyi, uygularken berbattırlar.

2. İkisi de seçmeni sınırsız pohpohlamaktan yanadır.

3. İkisinde de belagat süper, feragat sıfırdır.

4. İkisinin de “büyük abi” olma derdi vardır. Obama dünyanın, Erdoğan bölgenin abisi olmak ister.

5. İkisi de eşlerinden acayip tırsar.

Peki aralarında hiç fark yok mu? Elbette var.

Obama ailesiyle ilgili haberlerle medyayı alabildiğine meşgul eder, Erdoğan ailesinin medyaya konu olmasını namus meselesi sayar.

Birisinin üzerinde “Büyük ABD politikası” vardır. Ne yaparsa onun içinde kalmak zorundadır. Diğerinde ne büyük ne de küçük Türkiye politikası diye bir kavram vardır.

FOTOĞRAFLARLA İMAJ ÜRETİMİ

Öğrencilerim “İmaj Yönetimi” dersinde fotoğrafların imaj üretimine katkılarını öğrenir. Dersin o kısmı bu konudaki bilgisine güvendiğim arkadaşım Hatice Kurt’un katkısıyla gerçekleşir.

Fotoğraflarla imaj aşağıdaki konular çerçevesinde yönetilir;
Çerçeveleme,
Kamera açısı,
Işık,
Kompozisyon,
Derinlik,
Teknik.

Bu başlıkların içeriği bir yana, yalnızca bu başlıklarla Öcalan’ın İmralı’daki odasının medyaya dağıtılan fotoğraflarına bakın. Ve konu, sorun yönetimi ne kadar ciddiye alınmış görün.

VS. : HERKESİN OKUYAMAMASI HAKSIZLIK

Masamda bir dergi var. Adı “Vs.”. Vestel Şirketler Grubu’nun kurumsal iletişim dergisi. Genel yayın yönetmeni Yaprak Özer. İndeks İçerik İletişim Danışmanlık çıkarıyor. Yayın Direktörü Fülay Yaşa. İsmail Polat, Ümit Bavlı, Taner Gezer’in katkıları göze çarpıyor.
İsimleri tek tek sıralıyorum ki iyi iş, onu iyi yapanları da taşısın. Adını sayamadıklarıma haksızlık ediyorum, farkındayım. Müthiş bir ekip oluşturmuşlar.

Baskı birinci sınıf. İçerik “oku beni” türünden. Fotoğraflar dokunulası.

Üç ayda bir çıktığını geçen ayki sayıyı neden atlamışım sorusuna yanıt ararken fark ediyorum. Üzücü olan, derginin yalnızca kendi abonelerine dağıtılıyor olması. Oysa piyasadaki pek çok dergiden daha nitelikli bir içerik ve tasarıma sahip.

Bu sayıdaki bazı başlıklar şöyle: “Biz okuduk da ne oldu?”, “Organik out mu?”, “Yeni dünya devleri”, “Uçmak kimin hakkı?”, “Hiçbir başarı tesadüf değildir.”

Daha pek çok önemli yazı, haber ve söyleşi…

Aboneleri dışındaki okurlara haksızlık. Aboneleri arasında olmam ise bir şans.

ŞEYTAN DİYOR Kİ:

Şeytan diyor ki haftada üç gün yazıp her yazıda üç beş konu yazmaktansa beş gün yazıp her yazıda bir iki konu yaz.

Şeytan böyle diyor, siz ne diyorsunuz?

AKLIMDA KALAN

Atilla Dorsay’ın emeklilik vakti: “Gecenin Kanatları” filmiyle ilgili film eleştirmenleri görüş belirtmişler. Atilla Dorsay da demiş ki “Oyuncular aslında üzerlerine düşeni yaptı. Özellikle de Beren Saat. Zaten o iyi bir oyuncu.” Dorsay eleştirilerine pek katıldığım bir sinema eleştirmeni değil. Yeni filmler üzerine eleştirileri bana bir kaç yüzyıl geridenmiş gibi gelir. Ki o zamanlarda sinema bile yoktu. Onun sevmediği filmleri severim. “İzlemeseniz de olur” dediklerini mutlaka izlemek gerektiğine inanırım. Dorsay’ın Beren Saat için iyi oyuncu demesi emeklilik vaktinin gelip de geçtiğini gösteriyor. Beren Saat! Hatırla Sevgili’deki rolüyle Aşk-ı Memnu’daki rolü ya da Güz Sancısı’ndaki rolü arasında bir fark görebilen olmuş mudur acaba? Her dizi ve filmde aynı kaldığı gibi, bir karakterin 15 yaşındaki halinde de, 50 yaşındaki halinde de aynı. Hepsi hepsi küçük, şirin yüz ve boş bakışlar. İyi fotoğraf vermekle iyi rol yapmak aynı şey midir? Belki de Gecenin Kanatları’nda hanımefendi kendisini aşmıştır. Hiç sanmam ama göreceğiz.