Nuran YILDIZ

KISKANÇLIK YÖNETİLEBİLİR Mİ?

----- 16.12.2009 - 00:01 -----

Başlıktaki soru herkese. Kıskançlık eğer sizin hissettiğiniz bir duyguysa baş edilmesi zordur, bilirsiniz. İçinize bir yılan çöreklenmiş gibidir. Ağısı bol bir yılan. Arada bir başını kaldırır, içinizi ısırır. Arada bir uykuya dalar. Kıskançlık içinizde kıvrıldıkça siz dışınızda kıvrılırsınız.

Kıskanan sizseniz durum pek baş edilesi değildir. Ya kıskanılan sizseniz? Dahası kıskanılmanın zararını görme noktasına gelip dayanmışsanız…

O zaman ne yaparsınız?

Aydın Doğan, Yavuz Donat’la söyleşmiş. Geçen pazartesi Donat’ın köşesinde okudum. Söyleşinin özü Doğan Grubu’nun medyada küçülmesi.

Aydın Bey söyleşide öyle bir cümle kullanmış ki ayrıntıcıysanız orada çakılıp kalmışsınızdır. Benim gibi. Bir sonraki cümleye gidemedim, durdum: “Türkiye’de bu kadar büyüklük bile haset doğuruyor. Lafı sözü oluyor. İster istemez üzülüyorsun” demiş.

Haset! Şeytanın beden bulmuş hali haset insan! Korkutucu. Dışımızdaki düşman. Bazen içimizdeki. Sinsi.

Demek Aydın Bey de biz sıradan insanlarla aynı yerden alıyormuş bıçak darbesini.

Söyleşinin sonlarına doğru Aydın Doğan yine aynı yere dönüyor: “Küçüleceğim. En yakınlarının bile kıskançlığı söz konusu olabiliyor…”

Demek ki başına gelenleri kıskançlıktan biliyor. Türkiye’nin en bilinen, en zengin adamlarından birinin küçülmekte gösterdiği gerekçe bu.

Dese ki “sıkıldım bu işlerden”, anlarım. Dese ki “Biz bunu yapamadık”, anlarım. Dese ki “canım istedi, satıyorum Milliyet’i, Vatan’ı Star Tv’yi”, anlarım. Öyle demiyor, “bu kadarı haset doğuruyor” diyor.

İçimi acıtıyor.

Acıtıyor çünkü Aydın Doğan’dan daha daha paralı, daha gösteriş düşkünü patronlar var. Kıskançlıktan şikayetlenmiyorlar. Yıllar yılı Aydın Doğan’ın ne iletişimi ne de imajı doğru yönetilmiyor. Acıtıyor çünkü ağzından çıkan cümleler beni haklı çıkarıyor.

Bir tür Rockefeller taklidi yaptırıp vakıf kurduruyorlar, ödül dağıttırıyorlar. Olmuyor. Arada bir o kişiye, bu kişiye samimi söyleşiler vermekle de olmuyor.

Kıskanmak yönetilemez belki ama kıskanılmak yönetilebilir. Kendinizi ortaya koyma biçiminizle, iletişim tarzınızla ilgili bir durumdur kıskanılmak.

Ya yönetmeyi başaracaksınız kıskançlıkları ya da küçülmeniz durumu kurtarmaya yetmeyecek, küçülmeye devam edilecek.

Bu iletişim tarzını sürdürmeye devam ettikçe kurşun döktürmek, okutup üfletmek bile daha akıllıca görünüyor Aydın Doğan için.

HİÇ SEVEMEDİĞİM BİR KADIN

Ne oyunculuğundan hoşlandım zerre kadar. Ne de konuşma şeklinden hazzettim. Sesi bir kedinin tenekeyi tırmalaması gibi gelir bana. Donuk yüz ifadesiyle ekranda, beyaz perdede boy gösterdiğinde oradan son hızla gidesim gelir.

Sanki hep onun bunun sırtından kazanılmış bir kariyere sahipmiş, sanki zoraki şöhretmiş hissinden kurtulamam adına rastlayınca.

Çıkıntılık yapmayı muhalif duruş sanır ya, en çok öyle bir durumda asabım bozulur.

Hem askerlere karşı tavır almakla kendisini ifade eder, hem de evine havan topundan masa lambası yaptırır: Lale Mansur!

Havan topu patlatmasıyla meşhur bir asker karşıtı, protestocu. Hem askerlerden uzak durmalı deyip hem de askeri malzemeyi lamba yapan bir garip kadın.

Bir ara bayraktan don yapmaya hevesliydi. Belki de yapmıştır, orası bizi ilgilendirmez. İngilizler öyle yapıyor diyerek onlara özenmişliği vardı don bakımından. Yanlış mı anımsıyorum?

Komplekslerini törpülemeye çalışıyormuş bir de. Bakar mısınız! Ondaki kompleksler törpülenecek gibi değil ki.

Gazetenin birine şöyle demiş yine: “Demokratik açılım için sanatçılar destek veriyor ama neden futbolcular bir şey söylemiyor? Yoksa onlar Mars’ta mı yaşıyor?” Ya ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Ya ne dediğini bilmiyor. Ya da spor kavramı üzerine zerre fikri yok.

Şimdi kendime kızdım işte. Bu kadar kayda değmez, zerre hoşlanmadığım birini ne diye yazmaya tenezzül ettim ki?

AKLIMDA KALAN

“Şimdi hangi isimleri çıkaracağız listeden?” telaşı: Hasan Cemal meslekte 40.yılını kutlamış. Ne kutlama. Hangi gazeteyi açsam, hangi köşeyi okusam kutlamaya katılan düzinelerce konuk ismi. Bir köşedeki liste diğer köşedekini tutmuyor. Listeleri alt alta eklesem bir restoran değil, bir kaçı birleşse yetmez. Geceye katılan köşe yazarları bir gördükleri insanları bir de görmeyi hayal ettiklerini yazmışlar. Hepsi birbirine karışmış. Sanırım bir Fehmi Koru yok. Hasan Cemal’i seven orada iyi de sevmeyenlerin, zerre hazzetmeyenlerin ne işi var? Bu kadar pişkinlik medyada bile fazla değil mi? En çok da Hasan Pulur ne alâka diyordum ki Pulur, kendisini Hasan Cemal gecesinde görenlere köşesinden yanıt verdi. "Hasan Cemal’in meslek hayatındaki 40’ıncı yıl toplantısına benim de katıldığım yazılmış ve adım liste başına konulmuş. Düzeltiyorum; ben böyle bir toplantıya katılmadım." Peki şimdi ne olacak? Elimdeki Hasan Cemal gecesine katılan bir milyon kişi listesi çöpe mi atılacak?