Nuran YILDIZ

50 YIL SONRA…

----- 28.12.2009 - 00:01 -----

50 yıl sonra nasıl anlatılacak bu sancılı günler?

Daha yarın ne olacağına dair çıkarımlar konusunda elimizde koca bir sıfır varken, 50 yıl sonrayı merak ettiğim için kendime kızmam gerek aslında.

50 yıl sonra akıl yürütüp fikir üretenler bugünlerde yaşadıklarımız için cümleler kurarken “Koyu bir kaos dönemiydi…” diye iç geçirecekler mi acaba?

“Yıllar sonra ne denecek?” pis merakı peşimi hiç bırakmıyor benim.

Kitabımı yazmak için klavyenin tuşlarına peşi sıra vururken, karşıma oturuverir bu pis merak. “50 yıl sonra sen olmayacaksın ama yazdığın bu kitap olacak. Nerede olacak, kim okuyacak? Sen sıradan bir ölümlüyken ölmeyecek bir şey üretmek ne saçmalık!” diye söylenir içim içim.

Her yazma serüvenim içimde protesto yürüyüşleri yapan, rahatsız edici cümlelere karşı kazanılmış bir mücadeledir.

Doktora tez hocalarımdan Prof. Dr. Sina Akşin “Türkiye’nin Yakın Tarihi” dersinde derdi ki “Yaşanan olayların sağlıklı bir değerlendirmesini yapabilmek için üzerinden 50 yıl geçmesi gerekir.” Pek çok tarihçi de aynı görüşü paylaşır.

50 yıl sonra nasıl anılacak bugünler? Ülkemiz?

Soruşturmalardan intihar edenler mi, borç batağından intihar edenler mi anılacak?

Demokrasi savunucuları olarak kimler anılacak? Her yanlışını, eksiğini demokrasiyle perdeleyen Hükümet mi, onları diktayla eş tutan susturulan ve sindirilenler mi?

Askerin, polisin, yargının tarihi kimin tarafından okunacak? Öyle ya tarih kazananların tarihi değil midir bildiğimiz?

Anıtkabir’e gidilebilecek mi? Görünmez bağlarla kenetli kalın ve upuzun bir zincir gibi? Yoksa O’nu anmak için yeraltına inmek zorunda mı kalacak çocuklarımız?

Güzelim ülkem daha aydınlık, daha çağdaş ve daha gelişmiş mi olacak? Yoksa her yönden gelip bizi sersemleten terör binlerce yıllık göçebeliğimize dönüşle mi son bulacak? Başkalarının yurtlarında birbirini arayarak mı yaşayacak bizden sonrakiler?

Bugün olup bitenler üzerine fikir yürütmek öyle gayriciddi ki, görünen gerçekle görünmeyen gerçek arasında uçurumlar varken. Yarılmışken kafamız, bedenimiz, umutlarımız boydan boya…

50 yıl sonra ne diyecekler bu karmaşaya ve bu karanlığa? Pis bir merak benimkisi…

AKLIMDA KALAN

Vatikan’da Papa’ya yapılan saldırı: Vatikan’daki Noel ayini sırasında genç bir kadın Papa’nın üzerine atlamış ve Papa’yı düşürmüş. Papa düştüğü yerden kalkıp törene devam etmiş ama ona saldıran ateist kadın doğruca cezaevine gönderilmemiş. Nereye gönderilmiş? Doğruca psikiyatri kliniğine! İlginç değil mi? Saldırdığı Papa değil de sıradan biri olsaydı, psikiyatri kliniğine değil, doğruca cezaevine gönderilirdi. Demek ki neymiş? Yere ait olanla, göğe ait olan arasındaki mücadelede yüzyıllardır değişen zerre bir şey yok. Yüzlerce yıl önce kiliseye karşı olan insanları ya cadı diye yakarlar ya da deli diye zindanlarda çürütürlerdi. Bugün de psikiyatriye gönderiyorlar…