Nuran YILDIZ

KESİN PULİTZER KAZANIR!

----- 11.01.2010 - 00:01 -----

Terörist başı köşe yazarı olmuş. İtalya’da bir gazetede.

Bir ezberimiz daha bozuldu böylece. Zaten bozulmadık bir yerimiz de kalmamıştı ya.

Neydi ezberimiz? Yurt dışına her giden “Benim kıymetimi Türkiye’de bilmediler” demez miydi? Terörist başını İtalyan gazetesine kaptırmamızı nasıl açıklayacağız şimdi? Ülkemizde kıymetinden yere göğe koyamadığımız, odalara sığdıramadığımız biri değil miydi?

“Kıymetimi bilmediler kalktım geldim buralara” ezberimiz sizlere ömür.

Tamam, avukatları artık mesaj taşımaktan kurtulacaklar. Örgütüne ne diyorsa, köşesinden aracısız diyecek. Tek sorun mesajların bundan böyle İtalya üzerinden gelmesi.

Mesaj muhataplarının tez elden İtalyanca öğrenmeleri gerekecek. Türkçeye itiraz ediyorlardı, İtalyanca öğrenecekler, iyi mi?

Dış dünyanın kendisine olan ilgisi böyle sürerse kesin Pulitzer ödülünü de verirler.

Yine de bu durum benim çok ağırıma gidiyor. Neden? Derseniz.. Türkiye’de yazacağı onca gazete varken.

Taraf’a, Star’a, Bugün’e, Zaman’a, Sabah’a kadar her gazetede rahatlıkla yazabilecekken… Oldu mu şimdi?

Diyeceksiniz ki o gazetelerde onu aratmayacak köşe yazarı çok. Ne diyeyim, haklısınız.

TEKEL İŞÇİLERİNE UYARIMDIR

Çoktandır unutturulmuş olan işçi isyanınıza saygım sonsuz.

Gördüğünüz zulme üzüntüm sonsuz.

Hakkınızı arama direncinize, inancınıza hayranlığım sonsuz.

Unutturulan dayanışma anlayışını yeniden hayatımıza sokmanıza teşekkürüm de sonsuz.

Da…

Son günlerde Boğaz Köprüsüne, AKP önündeki parmaklıklara kendinizi zincirlemeniz biraz Greenpeace kokmaya, biraz medyatik şov olmaya başladı. Hükümetin istediği de bu. Sizleri medyanın önüne atarak birer medyatik figürlere dönüştürmek, mücadelenizin içini boşaltmak.

Ses duyurmak iyi de bunu şova dönüştürmek, karikatürize etmek kötü. Aman dikkat.

HÜRRİYET’E YAZIK…

Hürriyet için öyle bir reklam kampanyası yaptırılmış ki harcanan paraya mı, markaya mı yazık oluyor karar veremiyorum.

Dev Hürriyet markası Nil Karaibrahimgil gibi sıradan bir popçunun eline verilmiş. Hadi bu genç okura ulaşma yolu diyelim.

İyi de botoksla, fotoshop’la vitrinlerdeki plastik mankenlere benzetilmiş Zuhal Olcay da neyin nesi?

Hürriyet markası bu kadar düşük profilli bir reklam kampanyasını hak etmiyor.

AKLIMDA KALAN

“Ey ılımlı İslam geldiysen 3 kez vur” düşüncesi: İnsanların “somut durum” saplantısını anlamış değilim. Bir şeyin varlığına inanması için onun somut olarak varlığına ikna olması gerekir. Örneğin ılımlı İslam öyle bir konu. Güya gelmedi de bir gün gelecek. Peki, laik bir ülkede seküler (yercil) referanslara dayanması gereken hukukun en tepe kurumu olan Anayasa Mahkemesi’nin raportörünün kendisine kılavuz ettiği cümleye ne demeli? Raportör Osman Can duvarına asmış: “Adaleti cennette alacaksınız, bizden alacağınız karardır.” Şimdi cenneti referans gösteren adam bir din adamı olsa iyi ama adam hem hukukçu hem de akademisyen. Laik bir ülkede ne hukuk ne de bilim dini kavramları referans alır. Yoksa ılımlı İslam geldi de itiraf eden mi yok?