Nuran YILDIZ

“HAYATIMIN KADINI…”

----- 22.01.2010 - 00:01 -----

Isparta Valisi Ali H. Öner (kendisi 62 yaşında) evlenmeye karar verdiği hanımefendiyi “Hayatımın kadınını buldum” diyerek duyurmuş.

Hikaye böyle başlar. “Hayatımın aşkı..” “Varlığımın sebebi..” “Mis kokulum” “Minik kuşum…” “Ruhumun ışığı…”

Sonra …

Bu sözlerin odağındaki kadın ya da adamın aslında başka biri olduğu fazla geç olmadan fark edilir. Nikah defterine imza atılmışsa yeterince geçtir ama olsun.
“Minik kuş” kiloda fazla çekiyormuş. Fark edilir.

“Mis kokulu”nun kokusu parfümdenmiş, esas kokan ter ve çorapmış meğer, evlenince anlaşılır.

“Ruhun ışığı” yatağa girince hemen sönse iyi olur, ışık gözlerini rahatsız ediyordur çünkü.

“Hayatımın aşkı” bir yana, “varlığımın sebebi” zaten vali beyin sözlerinde apaçık duruyor: “Vali olarak bazı programlara tek başına gitmek uygun olmuyor. Yalnız görev yapmak bir vali için zor.” Hani hayatının kadınını bulmuştu?

Belli ki nikahtan önce “hayatımın kadını” olan, nikahtan sonra “hayatımın eksik tamamlayıcısı!”

“SAYIN”IN ANLAM, MEDYANIN BENLİK YİTİMİ

“Saygı belirtisi olarak kişi adlarının önüne konan san.” Böyle tanımlıyor Türk Dil Kurumu “sayın” sözcüğünü.

Ülkenin resmi sözlüğü öyle tanımlasa da ülke öyle tanımlamıyor çoktandır. Üç gündür kulağımda çınlıyor Ağca’yı takip eden gazetecilerin “Sayın Ağca, Sayın Ağca!” seslenmeleri.

İlk duyduğum andaki şaşkınlığım hemen geçiyor. Medyadaki ayıklamaların, yapılanmaların ve de çalışma koşullarının yarattığı yeni bir muhabir tipiyle karşı karşıyayız. Sorgulamaktan uzak, kendisine ve yaptığı işe yabancılaşmış ve kafası bir hayli karışmış. Üstelik genellemekten kaçınarak belirteyim ki sloganlar düzeyinde düşünmeye alışmış, bilgisiz.

Oysa “Sayın Ağca!” diye arkalarından koştukları adam gazeteciliği gazetecilik yapan, önünde eğilesi bir isim, Abdi İpekçi’nin katili. Gazetecilik işinin en onurlu örneklerinden biri.

Gönül isterdi ki bu muhabirler Ağca cezaevinden çıktığı anda kameralarını, fotoğraf makinelerini kapatıp ona arkalarını dönsünler. Ya da daha minik bir protesto eyleminde bulunsunlar. Kendi varlıkları için bir eylem…

Tufan Türenç, Erhan Akyıldız’ın “Gazeteci” kitabını okumak bir yana, şöyle bir göz atsalardı.. Keşke.. Kendi anlamlarını bulmak için hiç değilse bu protestoyu yapsalardı…

Bir süredir terörist lidere “sayın” demeye alıştırılmamız, bir katile “sayın” demek “sayın” hitabındaki anlam yitimini gösterir. Dahası medyadaki benlik yitimini de gösterir.

MONİCA KOMPLEKSİ…

İki gün önce TRT’nin klasikleşmiş radyo programı “Gecenin İçinden”e konuktum. Sevgili Burçe Dondurmacıoğlu davet etti. Radyoya hayır diyemiyorum, televizyonlara dediğim kadar.

“Aşk” konuşuyoruz. Daha doğrusu aşkın gelip geçiciliğini. İki spiker ve bir ben. Muhteşem sesiyle dinleyenleri mest eden Fatma Turgay ve radyo dj’lerinde görmeye alışık olmadığımız kadar hoş bir adam Fahir Öğünç.

Seçenek bolluğunun aşkın ömrüne etkisini anlatırken dedim ki herkes kendi hayatındaki insanı kafasındaki “ideal kadın/ adam”la kıyaslıyor. Ve sordum, “Sizin ideal kadınınız kim?” Fahir hiç düşünmeden “Monica Belluci” dedi. Her an dilinin ucundaymış gibi, hemencecik.

Bir çok erkekte var bu Monica Belluci saplantısı. Asla baş edilmesi mümkün olmayan rakibemiz! Biz kadınlarda da doğal olarak “Monica kompleksi” var. “İyi de o kadının göğüslerinin bedeninden çıktığı yer midesine yakın bir yer” deyiverdim. Monica kompleksi yüzünden! İçimden dedim elbette, yayında dışımdan der miyim? Yayındaki tavrım “hımmm” oldu.

Üstelik Monica yanıtını veren adam hoş ve yakışıklı sayılabilir Türkiye ölçeğinde. Benim gibi çıtayı George Clooney düzeyine çıkarmış biri “hoş ve yakışıklı sayılabilir” diyorsa anlayın ki adam dikkate değer. İşte o zaman biz kadınların “Monica kompleksi” tavan yapıyor. Kadında olmadık kusurlar bulabiliyoruz. (“Göğüslerinin bedenden çıktığı yer” konusunda ciddiyim ama.)

Erkeklere diyeceğim o ki “İdeal kadının kim?” diye soran bir kadına kendi adı dışında bir ad vermek ölümcül bir iletişim hatasıdır.

Doğru örnek:
Soru: “Senin ideal kadının kim?”
Yanıt: “Tabii ki sen!” (üstelik duraksamaksızın anında ağızdan çıkacak.)
Durup dururken kadıncağızı “Monica kompleksi”ne sokmanın ne alemi var?

AKLIMDA KALAN

Cumhuriyet Kitap’ta yer alan bir kitap adı: Önümde Cumhuriyet’in kitap ekinin bir sayfası açık duruyor. Sayfada bir kitabın reklamı: Değirmenlere Karşı. Yazarı Ercan Akbay. Ne yazarı tanırım ne de birkaç satırını okumuşluğum var. Bir kitap ve yazar hakkında bu cümleyi kurmanın övünülecek bir yanı da yok ayrıca. Kitabın tanıtımında yer alan cümle şöyle: “Aşktan sonra tufan başlar!” İtiraz ediyorum. Bence tufan aşktan sonra başlamaz. Aşk içinize düştüğü an siz de tufanın tam ortasına düşmüşsünüzdür. Ben mi yanılıyorum, kitabın yazarı mı?