Nuran YILDIZ

AVATAR SAÇMALIĞI

----- 03.02.2010 - 00:01 -----

Yanımdaki dünya tatlısı. “Ben seni çok seviyorum” diyor. “Ben de seni” diyorum, “o kadar akıllısın ki, aklını çok seviyorum, kalbini de.” Onun sözleri kalbimi lime lime ediyor “Ama ben senin aklını, kalbini, her şeyini çok seviyorum!”

Gülümsüyorum, sımsıkı kucaklıyorum onu. Ve “senin için bir şey yapmak istiyorum, ne istersin?” diye soruyorum. Sorduğum anda da pişman oluyorum ama geç. “Avatar’a gidelim” diyor hemen.

Geri dönüşsüz bir yola girmiştik. Sevgi gösterisi karşısında eriyen tüm kadınların yaptığı gibi yelkenler düşük şekilde yakalanmıştım.

Çaresiz Avatar’a gittik. Ayaklarım geri geri gitse de elimi öyle sıkı tutuyordu ki Avatar yerine başka bir şey öneremezdim. Bileti alırken bile yaptığıma inanamıyordum. Ben ve Avatar izlemek! İmkansız. Benim için Avatar bir pazarlama harikası olmaktan öte bir şey değildi. O albenili tuzağa düşmeyecektim. O tuzağa değilse de öbürüne düştüm.

Yerlerimize oturduk. Elimi bıraktı, montunu çıkardı, elimi tekrar sımsıkı tuttu. Öylece filme daldık. O filme gömülürken ben görsel ve işitsel gürültü yumağıyla boğuşuyordum kendimce.

Yanılmamıştım. Avatar dediğin bir teknoloji şovuydu ama asla ve asla sosyalizmmiş, ideolojiymiş ilişkisi yoktu. Tam da tersine kapitalizmin şık sözcüklerle yeniden çevriminden öte hiç değildi. Her sahnede pazarlama hilesi, midem bulanıyordu. İzleyiciyle dalgasını geçen devasa bir sektöre teslim olmuştum. Herkes gibi olmuştum, tersi için çaba sarfetsem de.

Film bitse, bir çıkabilseydim. Bu arada ilgiyle izliyormuş gibi yapmayı da ihmal etmiyordum elbette.

Sonra yanımdakinin esnediğini görünce “Az kaldı” dedim, “savaş sahnesi bitsin film bitecek, gideceğiz.”

“Yoo, daha var” dedi bizimkisi! Nereden bildiğini soracak oldum, daha önce bu filmi izlemedik ki… “Ben izledim” dedi, “ama o üç boyutlu değildi…”

Nasıl yani? Şimdi ben, hiç istemediğim bir filme o ikinci kez izlesin diye mi gitmiştim? Neden ama neden gişedeki görevli “Yedi yaş sınırı var, çoçuk giremez” dediğinde “O zaten yedi yaşında” dedim de, fırsat bilip “Peki, dönelim o zaman” demedim? Hoş, o zaman da “Ama halacığım ben zaten yedi yaşındayım” diye direnebilirdi.

Ortalama tüm kadınlar gibi sevgi sözcükleri karşısında eriyip gidersen Avatar saçmalığına da katlanırsın…

AKLIMDA KALAN

Parayı mı, kadını mı, belgeyi mi takip edeceğiz şaşırdık durumu: E. Org. Çetin Doğan Balyoz darbe planı için televizyonda “Senaryolardan kim yararlanıyorsa planları da o üretiyor” dedi. Daha önce de Genelkurmay Başkanı benzer bir cümle kullanmıştı. Demek ki suçluyu bulmak için “parayı takip et”, “kadını takip et” türü yöntemlere bir yenisini de biz ekledik: Ülkeyi kimin/kimlerin karıştırdığını bulmak istiyorsan sahte belgeyi takip et! Hem size de, bu tür cümleler kullanılıyorsa demek ki suçlu bulunmuş ama kimse açık etmiyor hissi gelmiyor mu?