Nuran YILDIZ

BEŞİKTAŞ KONGRESİNDEN ALINACAK DERSLER

----- 05.02.2010 - 00:01 -----

Beşiktaş başkanının seçimi üzerine yapılan analizler genelde Murat Aksu’nun kaybetmesini babası üzerinden AKP’ye bağlıyordu.

Doğru. Ancak Beşiktaş kongresinden çıkan sonuç bu kadar değildir. Bu kongreden çıkarılması gereken dersler de var.

Önce altını çizelim, Beşiktaş herhangi bir spor kulübü değildir. Fenerbahçe ve Galatasaray gibi zenginler kulübü olarak algılanmaz, halkın kulübü olarak bilinir. Öyleyse halk takımının kongresinden çıkan dersleri sıralayalım;

AKP’ye çıkan ders:
Eğer kömür-patates dağıtarak oy alamazsan, istikrar da istikrar diyerek göz korkutmazsan halkın sana verdiği gerçek değer budur.

Demirören’e çıkan ders:
Kendisi futbol dünyasında olup da adam gibi adam olarak anılan az sayıda insandan biri. Buna rağmen ne iletişimini doğru yönetebiliyor ne de eşine “sen geride dur” diyebiliyor. Sonuçta kongrede kazandığı büyük başarı bile rakibinin siyasi ilişkilerine bağlanıyor. Bu haksız imajı gidermek için çaba sarfetmesi gerekir.

Murat Aksu’ya çıkan ders:
Seçim kampanyasında siyasi söylemden uzak durdu. Ancak babası Abdülkadir Aksu’yu işe karıştırmamayı başaramadı. Babanın BJK’nin büyüklerine açtığı telefonlar kulaktan kulağa yayıldı ve ters tepti. Ya aileyi kampanyaya karıştırmayacaktı ya da siyasetin avantajlarını kampanyasına dahil edecekti. İkisi arasında kalınca olmadı.

TACİZ Mİ? GÜLDÜRMEYİN BENİ!

Bir zamanlar bir bakan arkadaşımın odasında oturuyorken… İçeriye bir kadın girdi. Bir şirketin temsilcisi. Kadın ama ne kadın! İnsana kendi cinsiyetini sorgulatan türden.

Üzerine adeta yapışmış gül kurusu bir tayyör. O kadar ki ilk aklımdan geçen “Bu eteği çıkarmak işkence olsa gerek” cümlesiydi.

Benim arkadaş masada oturuyor. Kadın güya proje gösterecek. Masanın karşısından eğiliyor, kadının göğüsleri adamın yüzüne yapışacak neredeyse.
Adam dikkatli, büyük olasılık ben odada olduğum için. Yoksa o duruma kayıtsız kalması mümkün değil.

Kadın baktı ki adam kayıtsız, masanın kenarından dolanıp adamın yanına sokuldu. Güya kağıtta bir şey gösteriyor ama kolu adamın yüzünde, soluğu adamın kulağında. Bizimki ter içinde.

Kadının umursamazlığı sinir bozucu. Adam kadını adeta iterek yerinden kalkıyor, elini uzatıyor “iyi proje ama benim bakanlığımı değil şu bakanlığı ilgilendiriyor, oraya gidin.” Kadın elini bırakmıyor bizimkinin, yapıştı. O kadar.

Ben odada olmasaydım ne olurdu bilemem. Durum ileriye gider, kadın istediğini alırsa hiçbir sorun çıkmazdı.

Durum ileriye gider kadın istediğini alamazsa işte o zaman hoş geldin taciz iddiası.

Bu örneği neden anlattım? Taciz iddialarını her yönüyle düşünmek için. Erkeklerin suçlu olduğu durumlar var ama kadınların da tacizkâr olduğu durumlar da var. Her taciz iddiasında kafamızdaki önyargılara teslim olmak doğru değil, uyanık olmak lazım.

Roma Büyükelçisinin başına gelene bakın mesela. Büyükelçi Ali Yakıtal iki kadın memuru taciz etmiş. Birini yanağından öpmüş, birinin de bedenini süzmüş.

Öptüğü kadın sorunlarını anlatırken toplantıda ağlamış. Büyükelçi de toplantıya katılan herkesin içinde kadını teselli edip yanağından öpmüş. Tamam öpmek var öpmek var ama… Taciz edecek adam da az biraz gizlide öper, herkesin önünde değil.

“Öpülmek istemiyorsan sen de ağlama" diyesi geliyor insanın. Ağlarken kadın gibi davranacaksın, öpülürken “taciz var” diyeceksin. Oldum olası şefkat dilenmek için ağlayan kadınlardan hoşlanmam.

Bedeni süzülen kadına gelince… Hem “kilo aldım mı” diye adamın önünde döneceksin hem de “Büyükelçi beni süzdü” diyeceksin. Ben niye olur olmaz yerde kilo aldım mı diye dönmüyorum kardeşim?

Tamam bazı adamlar vardır taciz konusunda tecavüzcü Coşkun’u aratmaz. Bazı adamlar da vardır, taciz iddiaları konusunda “aklanmak istiyorum” diyerek soruşturma açtırır. Büyükelçi de soruşturma talep etmiş.

Ben büyükelçiye inanıyorum. Nedenim basit, kafaya koyan kadından korkarım.

AKLIMA TAKILDI

Başbakan neden siyaseti geriden takip ediyor? Takıldım. Eşinin GATA’ya alınmaması üç yıl önce. O bugün kıyameti koparıyor. Başbakana bir AKP’linin peygamber demesi ise iki yıl önce ama o şimdi istifasını istiyor.

Karanlıkta kaybettiğini aydınlıkta arayan Nasrettin Hocaya gülüyorduk, peki Başbakana ne yapacağız?

İYİ Kİ ORHAN PAMUK AŞIK!

Tam da Orhan Pamuk iyi ki aşık olmuş diye sevindirik olmuştum. Belki sivriliklerini törpüler aşk diyordum.

Her ne kadar bir adam aşkının gerekçesini “o iyi bir yazar” diye açıklaması durumu tuhaflaştırsa da, aşk ona iyi gelebilirdi. Hiç değilse bir süre için. Öyle olmuş.

Dün BBCWorld’de izledim kendisini. “Hardtalk” programına konuktu. (Programın yapımcıları Türkleri çok seviyor olmalı ki geçenlerde de Egemen Bağış vardı.) Genelde Orhan Pamuk’u görünce tıpkı uçak gibi pas geçerim. Bu kez aşkla ilgili varsayımımı test etmek için geçmedim. Haklı çıktım! Orhan Pamuk daha enerjikti bu kez. Daha güler yüzlü. Daha barışçı. Daha dengeli. Kısacası daha pozitif bir Pamuk vardı karşımda.

Aşk en azından işin başında insanın üzerine pozitif bir toz serpiyor, sonrasında yerden kazımak zor olsa da… Baştaki hoşluklar için sondaki tatsızlığı göze almak gerekiyor...

AKLIMDA KALAN

Kadınlarla ilgili bir söz: TV8’de bir film izliyorum: Şampiyonun Dirilişi. Filmin adı ilgimi çekmiyor, spor konulu filmleri izlemekten hazzetmem. Bu film de bir boksörün hayatını anlatıyor ama izliyorum çünkü başroldeki Samuel L. Jackson. Sidney Poitier’den bu yana siyah oyuncuların filmlerine zaafım var. Filmin bir yerinde Jackson diyor ki “Kadınlar hiçbir zaman sorunun ne olduğunu söylemezler. Kendin bulmazsan hapı yuttun demektir.” Bayıldım bu söze, hemen not ettim sizinle paylaşmak için.