Nuran YILDIZ

BİR VURUŞTA 7 KİŞİ!

----- 08.02.2010 - 00:01 -----

Hani herkes “tarihi bir süreçten geçiyoruz” diyor ya. Bundan çok emin değilim. Bilgi birikimim bu “geçme” halinin kalıcı olma olasılığının yüksek olduğunu söylüyor. Bir alt-üst oluş anına, çok daha büyük bir kaos ortamına kadar kalıcı bir “geçme” hali…

Bu süreçte en dikkat çekici olan ise iletişim yönetimi, becerisi açısından akıllara durgunluk veren örneklerle karşılaşıyor olmamız.

Bu “akıl almaz” ölçüdeki (sonuçları açısından) başarılı iletişim yönetiminin baş aktörü ise Başbakan Erdoğan! Oyunu o kadar iyi oynuyor ki, muhalefet sahnede figürandan bir rol bile bulamıyor.

Emine Hanımın türbanla GATA’ya girememesi mesela. Tam üç yıl önceki bir olay. Eski. Geçmiş gitmiş. Ama Erdoğan için öyle değil. Çekip çıkarılıyor geçmiş zaman dosyaları arasından. Bir güzel pişirilip bir güzel servis ediliyor.

Üç yıl neden beklendiği sorusu bile ayıp kaçıyor. “Madem o kadar cesurdun ne diye o gün vurmadın masaya, askerin sinmesini mi bekledin?” bile diyemiyor kimse. Herkes lal olmuş bakıyor.

Başbakanın iletişimsel başarısı bana çocukluğumun “Bir vuruşta yedi kişi” masalını anımsatıyor. Hani bir terzi sineklikle 7 sineği birden öldürüyor da, bir vuruşta 7 tane can aldığını söylüyor ya o masal. Terziyi yanlış anlayan halk, ülkelerine musallat olan devi öldürmesi için onu gönderiyor. Uyanık terzi devi yeniyor. Prensesle evleniyor.

İşte o hesap. Başbakan üç yıl önceki bir olayı öyle bir işledi tadını öyle bir çıkardı ki herkes ağzı açık bakakaldı desem yeri.

Elbette durum yalnızca Başbakanın hünerleriyle açıklanamaz, postmodern ortamın koşulları Başbakanın sahnesini hazırlayınca ona da çıkıp iki tirat attırmak kalıyor. Ama… Yine de Başbakan bir vuruşta yedi can alan terzi örneği, bir türbanla ne zaferler kazanıyor. CHP, MHP sanki GATA’ya almayan kendileriymiş gibi bir suçluluk haline bürünüyor. Bir özür dilemedikleri kalıyor.

TSK da Başbakanın tuzağına düşüp birinci ağızdan “bu olayı savunmamız zor” diyerek özür “mood”una giriyor.

Başbakan halkı manüple etmek konusunda destan yazarken siyasal iletişim üzerine tez yazanlar da umarım bu verimli ve bitek durumu kaçırmıyordur…

DENİZ BAYKAL’IN ŞANSSIZLIĞI

Deniz Beyi severim. Okurlarım bilir ki “Baykal gitsin” cephesinin karşısında sinemi siper ederim.

Yine de Deniz Bey için üzülüyorum. Arkadaştan yana şansı olmuyor hiç. Yakın çevresi bir yana, bir de eski vekil Mahmut Koçak çıkıp “Biz Deniz Beyle ahbabız” demesin mi? Hani şu siyasi başarısızlığın abidesi kimdir sorusunun cevabı gibi duran Mahmut Koçak.

Baykal’ın Cübbeli Ahmet’e geçmiş olsun demesinin altından Mahmut Bey çıkmış. Demiş ki “Cübbeli Ahmet’in yanındayım telefonu vereyim de bir geçmiş olsun deyiverin.” Emrivaki yaptığı kişi sanki CHP’nin genel başkanı değil de dış kapının mandalı. Baykal da cübbeliyi kulağında buluvermiş.

Baykal’ın yakın çevreden yana şansı olsaydı cübbeliyle değil, Fetullah hocayla arasını bulurlardı. Her durumda saygınlıkta ve güçte cübbeliyle kıyas götürmez bir fark var aralarında.

Yanlış adamlarla bir olup yanlış adamı aramak bir şey getirmez, çok şey götürür..

DJ TATİLE ÇIKARSA GÖR BAŞINA NELER GELİR?

Radyo dj’leri tatile çıkmamalı. Adının baş harfi “H” olanlar hiç, bir de soyadının baş harfi “G” ise asla!

Bildiniz Hakan Gündüz!

Bir kere yokluğundaki boşlukta radyosu bile kendini arabeske vuruyor. Bir sabah, bir Orhan Gencebay şarkısı duydu bu kulaklar. Gencebay’a itirazım yok ama sabahın körü “Batsın bu dünya” kıvamı çekilmiyor.

İnanmayacaksınız “Hakan Gündüz neden yok, biliyor musunuz acaba?” türü e-postalarla boğuşmak zorunda kaldım. Sanki Hakan Beyi nüfusuma aldım. Nerede olduğunu benim bildiğimi bildiklerinden eminler.

O radyo senin bu radyo benim dolandım. Ülkem radyoları ve dj’leri turunu yarıda bırakıp Hakan Gündüz’ü aramak için telefona yapıştım.

Tam “Eğer dj siz iseniz gelip programınızın başına geçin, yok siz değilseniz radyonuza söyleyin promosyon olarak jilet dağıtmaya geçsin” şeklindeki cümle dilimde hazır ama ilk sözcüğü bile ağzımdan çıkmıyor, çıkamıyor.

Kulağımdaki “alo”da ne enerji ne neşe. Ne olduğunu soruyorum, neden haylaz sesinin haylazlığı merdiveni henüz çıkmış büyükbabamı andırıyor?

Düşmüş! Merdivenden! Hem de ne düşme! Sırt, bel, ve tahmini arka bölge hasar görmüş. Ezilmiş. Kırık, çıkık? Allahtan ucuz kurtulmuş.

Üzüntüden haliyle kendimi tutamıyor “ama siz de artık merdivenden dikkatli inip çıkacak yaştasınız, dikkatli olsanız..” diyorum. “Tabii, tabii” diyor, “bir gözüm toprağa bakıyor!” O haliyle bile güldürüyor insanı.

Her sabah güne onunla başladığınız dj’iniz tatile çıkınca ne yaparsınız? Annem ilaçlarını aldı mı, babam doktora gitti mi telaşına bir de “dj’im merdivenleri inip çıkarken trabzanları tuttu mu endişesi eklersiniz.

Geçmiş olsun sevgili Hakan Gündüz. Tebessümleriniz tebessümlerimize, haylazlığınız hayatımıza bulaşsın her daim.

AKLIMDA KALAN

“İşte bu” dedirten bir söz: Şahan Gökbakar söyleşisinde kardeşi Togan için bir tanımlama kullanmış: “Togan benim hayatımın tur rehberidir.” Okuyunca “İşte bu!” dedim, her hayatın gerçek bir tur rehberine ihtiyacı var! Bulanlar şanslı, bulamayanlar ağlasın. Kendini ona emanet edebilme, götürdüğü yere gidebilme lüksünü yaşatacak biri lazım hepimize. Soru sordurmayacak, ardından gidilecek, “bak” dediği yere bakılacak, “kal” dediği yerde kalınacak. Sorgulanmayacak. Sorgulanmaya gerek bile duyulmayacak… İmrenirsem tur rehberini bulmuş hayatlara imrenirim bir tek…