Nuran YILDIZ

BENCE TSK’NIN DANIŞMANI FALAN YOK…

----- 17.02.2010 - 00:01 -----

Dün akşam “Geniş Aile” dizisinin espri düzeyinde (neden bilmem) bir hayli düşme olduğunu görünce civar kanallara kendimi atmak istedim.

Habertürk’te Fatih Altaylı ve konukları Org. Başbuğ’un açıklamalarını tartışıyorlardı. Ne düşündüklerini hiç merak etmediğim Amberin Zaman ve Mehmet Metiner’i stüdyoda görünce bir an bile durmaksızın yan kanala geçtim.

CNN Türk’te Ahmet Hakan yine Tarafsız Bölge’de duruyor, üniversitelerde katsayı meselesini tartışıyordu. İlgimi çekmedi. Eğitim gibi ciddi bir meselenin inatlaşmaya düşmesini içim kaldırmıyor benim.

Bir yan kanal NTV’de aynı tas aynı hamam misali Ruşen Çakır, Nazlı Ilıcak, Mehmet Y. Yılmaz ve Nuray Mert. Bir tür mahşerin dört gediklisi. Onlar da Org. Başbuğ’un açıklamaları etrafında dönüp duruyorlar. Söylenmedik ne kaldıysa artık…

Nuray Mert’in alışıldık üst perde sesinden midir yoksa Nazlı Hanımın “Org. Başbuğ birine mesaj gönderiyor” saptamasının cazibesine kapıldığımdan mıdır nedir az biraz duralıyorum NTV’de.

O da ne? Konu dönüp dolaşıp, Genelkurmay’ın halkla ilişkiler danışmanlarına geliyor. Biraz müstehzi bir ifadeyle Mehmet Yılmaz ve Nuray Mert “Halkla ilişkiler danışmanlarını değiştirsinler” diyorlar. Ses tonları fazlasıyla alaysı, gülüşüyorlar. Aynı tavır ve gülüşle Ruşen Çakır da onlara destek atıyor. Belli ki akıllarından bir ya da birkaç isim geçiyor.

İşin aslı, alaysı tavırlarına zerre katılmasam da önerilerine katılıyorum, Genelkurmay halkla ilişkiler danışmanlarını hemen değiştirmelidir. Ama…

Ama… Bildiğim kadarıyla Genelkurmay’ın halkla ilişkiler danışmanı yok!

Halkla ilişkiler, iletişim, medya ya da benzer bir alanda danışmanlık hizmeti almış olsalar son haftalardaki iletişim kararlarını almaları mümkün olabilir miydi emin değilim.

2007’de piyasaya çıkan kitabımda ne dediysem bugün de aynı şeyi söylemem gerek: TSK’nın en acil, en önemli çözülmesi gereken sorunu iletişim sorunudur. Bu sorun en az tutuklanan subaylar kadar önemli bir durumdur. Belli ki “karşı cephe” stratejiyi köşeye sıkıştırmak, o meşhur özgüveni yerle bir etmek üzerine kurmuş. Böyle bir durumda “savaş sanatı” der ki “taarruz en iyi savunmadır.” Ve elbette taarruz için ya aklın (Mustafa Kemal aklı gibi) ya da cephanen sınırsız olacak.

İletişime fazlasıyla ciddi bir mesele olarak bakabilme konusunda kocaman bir kitap yazdım, kaç subay okudu acaba?

Başka bir (çağdaş) ülkede olsa Tanklar ve Sözcükler Harp okullarında temel ders kitabı olarak okutulur, Harp Akademilerinde başucu kitabı yapılırdı. Bizde çoğu askerin bu kitaptan haberi olduğunu bile sanmıyorum.

Konumuza dönelim. Komutanların son dönemdeki açıklamaları o kadar iyimser ve bilgilendirici olma kaygısı taşıyor ki, karşılarındaki kötü niyeti böylelikle aşabileceklerini düşünecek kadar iyi niyetliler.

Sonuçlara bakınca bile, askerlerin danışmanı olmadığından insan kolayca emin olabilir… En azından bana gelen e-posta ve telefonlar öyle söylüyor.

TÜSİAD BAŞKANINA ÖNERİLER

TÜSİAD’ın yeni başkanı Ümit Boyner ilk konuşmasında esmiş, gürlemiş. Birçok kuruma parmak sallayıp uyarı vermek istemiş. Sayın Boyner’e naçizane hatırlatmak lazım;

1. İşe bu kadar üst perdeden başlarsanız ses perdeniz düştüğü zaman etkiniz de düşer,

2. İşin başında size antipati duyanların saflarını kalabalıklaştırırsanız yarar değil, zarar, destek değil, köstek görürsünüz,

3. İşin başında politik meselelere bu kadar dalmak yerine ekonomiyle ilgili bir ufuk turu şov için yeterliydi,

4. TÜSİAD’ın gücü sermeyenin gücüdür, siyasi söylemde daha dikkatli olmanızda yarar var,

5. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın bir vuruşta hükümet düşüren TÜSİAD’ın eski güzel günleri geri gelmez, kendinizi boşuna yıpratmayın.

AKLIMDA KALAN

Radyo Televizyon Gazetecileri Derneği’nin haber ödülü: Derneklerin ödül dağıtma işini ciddiye almam. Çünkü ödüllerin nasıl dağıtıldığını bilirim. Birbirleriyle kanka jüri üyeleri bir masanın etrafına toplanırlar, hatır, denge sözcüklerini masaya yatırırlar. Kimin bahtına hangi ödül düşerse artık. Bir süredir, en azından Internet çıktığından beri bu duruma bir de meşruiyet kazandırmak için “izleyici oylarıyla seçtik” derler. O oylar da tartışmalıdır ya neyse. Bu defa televizyon haberleri ödülünü Mehmet Ali Birand’la Kanal D almış. Duyduğumda ruh halim “nasıl yani” kıvamına girecekti de ödülü ciddiye alan biri olmadığımdan kurtardım. Bozuk Türkçesiyle, gözümüze kadar girecek kol saatini ekrandan burnumuza sokarak, etliye sütlüye dokunmayayım yorumlarıyla Mehmet Ali Birand bu ödülü alabiliyorsa… Bana düşen iyi ki Uğur Dündar bu ödülü almamış sevincidir.