Nuran YILDIZ

MEGA MAGAZİN SİYASETİMİZ

----- 24.02.2010 - 00:01 -----

Komutanlar gözaltına alınıyor. Gerekçe, bir gazetede yer alan ve gerçekliği tartışmalı bir rapor.

Varsayalım ki rapor gerçek. Varsayalım ki komutanlar suçlu.

Ya da varsayalım ki rapor düzmece. Varsayalım ki komutanlar suçsuz.

Her durumda ülkede önemli şeyler oluyor.

O sırada Başbakan ne yapıyor?

Önce magazin dünyasından konuklar ağırlıyor. Demişler ki kendisine “Altan kar(ın)deşlerle, Oral Çalışlar, Ali Bayramoğlu, Hasan Cemal’lerle olmadı bu iş. Bir de Bülent Ersoy’la, Davut Güloğlu’yla deneyelim.”

Asena’yı da çağıracaklarmış da “Dansözler olmaz, onlar sözcüklerle değil, belleriyle kıvırırlar” diye hatırlatıp vazgeçirmiştir birileri.

Başbakan bugün “açılım” için ne yaptı haberlerine bakarken neler öğrendim neler? Ülkem koca bir “mega magazin” formatında stüdyo/mekan oluvermiş meğer.

Ahmet Koç, Aynur (soyadını bulamadım), Cengiz Erdem, Samsun Demir varmış (ki bu sonuncusu agresif rock’çı olarak biliniyormuş) sanat dünyamızda. Magazin kültürüm genişledi açılım bilgim genişlesin derken.

Nihat Doğan da varmış konuklar arasında. Seda Sayan’ın eski sevgilisiymiş açılım haberlerinde öyle diyor.

Bülent Ersoy “ne olacak memleketin hali” toplantısına “Ne olacak benim VIP’ten geçişim?” boyutunu da eklemiş, açılım olmuş mu Arap saçı?

“Askere gitmem de gitmem” diye direten Alişan askere gidiyormuş. Toplantıda Başbakandan “askere gideceğim harçlık isterim” talebinde bulunurken öğrenmiş olduk şükür.

Ezel’le, Polat Alemdar hangi kimlikleriyle oradalar bilmiyorum ama Neşet Ertaş çıkıp da “Kardeşim ben anlamadım bu demokratik açılım da ne ola ki?” dememiş mi? İşte budur durum!

Sinan Çetin’le Bollywood’a açılmayı akıl eden, demokrasiye de Davut Güloğlu, Nihat Doğan, Bülent Ersoy’la açılabilir. Mahsuru yok.

Bir tür “vur patlasın, çal oynasın” kıvamı toplantıdan çıkan Başbakan doğruca İspanya’ya gitmiş.

Bu arada komutanlar gözaltına alınıyor dizi dizi.

Varsayalım ki suçlular. Varsayalım ki suçsuzlar.

Komutan gözaltı haberlerini Madrid’te, Ekonomik Forum Toplantısı’nda konuşurken öğrendi Başbakan. (Bu Madrid’i “Velev ki türban siyasi simge olsun” sözünden hatırlarsınız.) Kendisine kürsüde sunulan bilgi notunu okurken yüz ifadesine dikkat ettiniz mi? Edin.

Bir de yanına şu bilgiyi ekleyin: Kanal 24’te haberlere Org. Başbuğ’un ses kaydını koymayan kimdi? Erdoğan’ın eski basın sözcüsü, sırdaşı Akif Beki.

Şimdi…

Ben şu olup bitenlerden yola çıkarak diyorum ki, Başbakan sistem üzerindeki kontrolünü iyice kaybetmiş. Kimbilir son zamanlardaki agresif tutumunun bir nedeni de budur.

O kaybetti de, sistemin denetimi kime geçti peki?

HER KADIN ARAŞTIRMACI DOĞAR!

Türkiye, kadın araştırmacılar konusunda pek çok Avrupa ülkesini sollamış. O kadar ki Almanya, Fransa, İtalya, Yunanistan, İsveç, Norveç, Danimarka gerimizde kalmış. Portekiz, Slovakya, Polonya, İzlanda, İspanya ise önümüze geçmiş.

Sıralamadaki yerimizin hiçbir önemi yok. Benim bildiğim “araştırma” her kadının doğasında vardır. Her kadının içinde “araştır”, “kurcala”, “didikle” güdüleri doğuştan vardır.

Her durumda, her yerde bin soru geçer akıllarından. Neden, nasıl, kim? Kadın bir soru yumağından başka bir şey değildir çoğu zaman

AKLIMDA KALAN

Hakan Gündüz’de gülmek yerine ağlanacak bir espri: Bilirsiniz ben her sabah Hakan Gündüz’ü dinlerim Radyo D’de. O kadar ki başka bir radyoyu ayarlasam da kanal kendiliğinden gelip Hakan Gündüz’de duruverir. Nedenim çok basit. Adam zeki. Adam beni güldürmeyi, güldürmekten öldürmeyi başarabilen biri. Bir radyocuyu sevmek başka, radyocuyu radyo dışında sevmek başka. Birbirine karıştırayım demeyin. Deri pantolonla Akmerkez’de dolaşan bir Hakan Gündüz düşünebilir misiniz mesela? Ben düşünemem, düşünmek bile istemem! Rivayet odur ki öyle dolaşıyormuş, öğrendim. Dün sabah yine Hakan’la ben yolda giderken… (O radyonun içinde ben arabamın içinde tabii..) Yine yüzümde yanlara ayrılmış ağzımla etrafıma kaçamak bakışlar atıp “Bu kadın neden kendi kendine gülüyor?” sorulu gözler var mı diye bakarken... Bir espriyle yüzümdeki gülücük toparlanıp gitti. Bir dinleyicisinin Facebook’tan yolladığı mesajı okudu. Mesaj aynen şöyle: “Paşam günaydın diyeceğim, seni de paketleyip götürürler diye korkuyorum!” Öyle bir espri ki gülsem mi, ağlasam mı deseniz ben ağlamayı seçerim. “Paşam”ın suç unsuru olmadığı günlerde bu ülkede erkek çocukları “paşam” diye sevilirdi. Hatırladım. Ben ise hayatımda bir tek kişiye “paşam” dedim, o da gıyabında. Ne zaman Mustafa Kemal’le ilgili bir cümle kurmaya kalksam hitabım “Paşam”dır! “Paşamın yüzü gülmüyor bugün” diyorsam, çalışma masamın tam karşındaki kocaman fotoğrafına bakıyorumdur. “Paşam canım sıkılıyor” diyorsam kimsenin anlamayacağını düşündüğüm bir anda, O’nunla dertleşiyorumdur. Ben “paşam”a “paşam” demeye devam edeceğim, O’nu da paketlerler mi diye de zerre korkmuyorum, çünkü O’nu paketleyecek kağıdı bulmaları mümkün değil.