Nuran YILDIZ

SESSİZLİK…

----- 26.02.2010 - 00:01 -----

Merak etmeyin bu kez “cuma yazıları”nı atlamayacağım. Türkiye hallaç pamuğuna dönmüşken Türkiye’yi de atlamayacağım.

Komutanlar gözaltına alınmışken…

Orgenaral ve oramiraller olağanüstü toplantıdayken…

Hukuk yaralanır ve berelenirken…

Başbakanın ağzını bıçak açmıyordu, farketmişsinizdir. En son kendisine fırlatılan ayakkabı için “olur böyle şeyler” açıklamasını yaparken görülmüştü de sonra kaybolmuştu.

Başbakan konuşmuyor. Evden çıkmıyor. Resmi program yapmıyor.

Susuyor… (du…) Ben bu satırları yazarken.

Köşk’teki üçlü zirveye girerken de, çıkarken de değişmedi durum.

Hissiyatım bu akşam ya da en geç yarın konuşacağıdır. Köşk zirvesi söyleyeceklerine ışık tutmuştur ihtimâl.

Bu sessizliği doğru yorumlamak lazım.

Sürekli okurlarım bilirler, sessizliğin ve suskunluğun en ağır mesajların taşıyıcısı ve de en etkili yolu olduğunu düşünürüm.

Gürültü içinde sessizleşmek…

Belirsizlik içinde sessizleşmek…

Saldırı karşısında sessizleşmek…

Kırgınlıklar içinde sessizleşmek…

Kaya gibi ağır, taş gibi somut, bıçak gibi keskindir.

Huzursuz eder. Rahatsız eder. Strateji ve taktiği bozar. Karşıdakinin kendine güvenini sarsar.

Bir de sorular karşısında sessizleşmek vardır.

Endişeler, korkular karşısında sessizleşmek vardır.

Köşeye sıkışmışlık içinde sessizleşmek vardır.

Hani son yazımda demiştim ya, Başbakan sistem üzerindeki kontrolünü kaybetti. Büyük olasılık bu üç günlük suskunluk o şaşkınlığın sonucu.

ADAMLAR VE KEDİLER

Geçen çarşamba sabah, çok sevdiğim dj (o kendisini bilir) ortaya şöyle bir soru attı: “Neden bütün hoş adamlar evinde kedi besler?” (Bu arada kendisi de kedi besler.)

Bazı arkadaşlarımda bu kedi denen cinsten olduğu için üstelik bir de bu konuda bir yazı da kaleme aldığım için dikkat kesildim. Saçlarımı kulağımın üzerinden çekiverdim.

Dedi ki tüm diyeceklerini sıraladıktan sonra “Her hoş adam kedi beslemez ama her kedi besleyen adam hoştur…”

Hiç katılmadım. Her kedi besleyen adamın hoş olması benim için inandırıcı bir durum değil.

Yine de…

Fikrim şu ki hoş adamların kedilerle bir psikolojik meselesi var. Çünkü bu adamlar ya evlerinde kedi besliyorlar ya da hayatlarına “kedi tipi” kadınlar alıyorlar.

Kedi tipi kadınlar. Hani şu “miyavlayan” tarzda konuşup, “ben sensiz sokak kedisi kadar çaresizim” rol kesimiyle adamların sıcağına sokuluveren kadınlar… Hani adama “sana ihtiyacım var” gözleriyle bakıp, adam arkasını döndüğünde başka adamların paçalarına sokulanlar…

Kesin adamlarla kediler arasında psikolojik bir mesele var.

RUH HALİM…

Yorgunum dedim kıyameti kopardınız. Şimdi ruh halimden söz edeceğim, paniğe gerek yok.

Dün gece rüyamda bir balonun içindeydim. Dünyanın geri kalanı da aşağıda uzayıp gidiyordu. Yanımda da inanmayacaksınız Kenan Doğulu vardı! Ve ben korkudan ona sarılmıştım! Kime sarılacağım konusunda kafam oldum olası karışıktır da bu kadarına da pes. Kenan Doğulu gündüz gözü aklımdan geçmez ki gece rüyama neden girsin? Hayırdır inşallah…

Üstelik;
Bir, ben yüksekten korkarım.

İki, altımda kara yok diye tekneye bile binemezken, altında hava olan bir balona neden bineyim?

Üç, bir popçuyla değil balona binmek taksiyle bir yerden bir yere bile gidecek biri değilim. (Mahsun Kırmızıgül’le aynı otomobile bindim, onu başka zaman anlatırım. Bir süre sonra o otomobil de göle uçmuştu sanırım. Hem Mahsun artık şarkıcı değil, sinemacı.)

Dört, Kenan Doğulu’dan da hiç hazzetmem.

Yine de “yüzsüz yürek” şarkısını severim. Hani sözleri şöyle olan;

“Bazen şeytan diyor ki git yanaş şuna
Anlat içinden geçenleri
Tut yüreğinden sıkıca ak hayatına
Ama nerde bende o yüzsüz yürek
Bizde varsa yoksa gururdan yelek”

Şarkısını severim ama o da rüyama girmeye yetmez.

Rüyama dönersek; rüya yorumları konusunda gelecek için yorum yapanlardan değil, Freud’un izinden gidenlerdenim. Yani. Rüyaların geleceğin değil geçmişin izini taşıdığına inanırım.

Yine de rüya yorumlarına baktım. Rüyada balon görmek kimilerine göre acayip yükselecek olmanın işareti. Kimilerine göre neyin varsa kaybedeceğinin. Yani yorum işi saçma ötesi.

Ben de rüya yorumculuğu işini size bırakmaya karar verdim.

Ey sevgili okurlar, sizce ben neden uçuyorum? Kenan Doğulu yanımda neyi simgeliyor?

AKLIMDA KALAN

Sesi kapatılmış televizyon izleme alışkanlığı: Son günlerde yeni bir alışkanlık edindim. Evde ve ofisimde televizyonu açıyorum, sesini kapatıyorum. İlgimi çeken bir film ya da dizi varsa “volume +”ya basıyorum. Böylece ne birbirinin aynı basmakalıp fikirleri duyuyorum, ne Cumhuriyetin ve ordunun varlığına hücum edenlere canım sıkılıyor ne de en endişe verici durumda bile suya sabuna dokunmayan resmi açıklamalarla benle dalga geçilmesine izin veriyorum. Size de tavsiye ederim. Böylece ruh sağlığınızı da akıl sağlığınızı da koruma olasılığınız artıyor. Daha temiz, daha akl-ı selim kalıyor ve daha arınmış bir zihne sahip oluyorsunuz. En iyi televizyon sesi kapanmış televizyondur.