Nuran YILDIZ

“MONŞER”LERİ ÇAĞIRSAN NE OLUR, ÇAĞIRMASAN NE OLUR…

----- 15.03.2010 - 00:01 -----

Sözde Ermeni soykırımını tanıma konusuna bir rağbet bir rağbet. Sanırsınız kimsesizin biri ölmüş, malına saldırmayan kalmamış. Sanırsınız bir ölü orta yerde sahipsiz de üstüne akbabalar üşüşmüş.

Ağızlarında salyasıyla tanıyanlar, tanımayanlara tavsiye ediyor, tanımayanlar da sıraya dizilmiş, el ovuşturuyor.

Stratejik ortağımız da kabul etti, nüfusunun yarısına yakını Türk olan da.

Düşünün ki sözde soykırımı tanıyan parlamentoda kabul kararı Türk vekiller sayesinde. Ders buradan çıkar aslında. Bırakın elin yabancısını, kendi insanımıza bile anlatamamışız derdimizi.

Parlamentolardan “kabul” kararları çıkıyor, biz elçilerimizi çağırıyoruz.

“Sıfır sorunlu dış politika” dedikleri bu. Yeryüzündeki tüm insanlık suçları üzerimize yıkılmadıkça bu süreç son bulmayacak gibi.

Yakında ozonu delmekten suçlu, Haiti dahil depremlerin tek sorumlusu, Avrupa’da hüküm süren kara kışın tetikleyicisi de biz ilan edileceğiz. Demedi demeyin.

İnsanlık tarihinin ortak dönemi bildiğimiz “barbarlık” neden yalnızca Türklerle anılıyor sanıyorsunuz?

Nasılsa bulmuşlar sinik, özgüveni yitik, ruhu paspasa dönmüş bir ülke… Üstümüze yıkmazlarsa kabahat.

Kendimize çekidüzen vermenin vakti. Sekizinci sınıf millet muamelesi görmemiz öyle olduğumuz anlamına gelmez.

Çoktandır elden ele atılan topa döndürülmüş dış politikamızın karakterini yitirmiş hali, bizi doğuya itiyor. Yönümüzü doğuya dönüşümüz bir tercih değil, bir itiliştir farkında değil misiniz?

Gözden kaçırmamak lazım, bu ülkenin Ermeni yurttaşı da, bir kısım sözde aydını da, sindirilmiş sokaktaki insanı da “sözde soykırımın olduğuna” inanıyor!

“Biz yaptık ama onlar da yaptı!” savunusu bu inancın sonucu.

“Onların Kırım’da, Cezayir’de yaptığına ne demeli? Ya Kızılderililerin başına gelenler ne olacak?” savunusu da bu inancın sonucu.

“Onlar da rahat dursaymış da başına bunlar gelmeseymiş” savunusu da bu inancın sonucu.

Çok zamandır ülkeme yapılan bu. Ortak tarih bilincini yok ederek, zihinleri her tür abuk fikri ekmeye hazır, boş ve bitek topraklara çevirmek.

Tarihi bugünün gerçekleriyle yargılamak ve bu yargılamayı yalnızca özgüveni yitmiş, zihnini “düşman”a teslim etmiş ülkelerde yapmak olur mu hiç?

Bir ulus, önce o ulusun insanlarının tarih bilincini yok ederek yok olur. Unutuyorsunuz!

Sıra sıra elçileri geri çağırıyorsunuz. Bu ülke elçilerinin ataları “Varın deyin o hükümdara, arazilerini vakfettim” mesajını götürürlerdi bir zaman.

Elçileri çağırıyorsunuz. Sanki elçilerin geri çağrılmasının yaptırım oluşturacağı kadar güçlü bir ülkeyiz.

Çağırsanız ne olur, çağırmasanız ne olur…

Onları “monşer” diyerek aşağılayıp, dış politikayı mahalle bakkallarına teslim etmekle övünen siz değil misiniz?

Bir de demezler mi ki, bu Dışişleri Bakanını Erdoğan’ın yerine hazırlıyormuş birileri, AKP’nin başı Davutoğlu’na teslim edilecekmiş günün birinde.

İtirazım yok iyi olur, muhalefetin beceremediğini Davutoğlu becerir, AKP sıfır sorunlu bir partiye dönüşür, sıfıra inerek. Türk dış politikasında olduğu gibi..

Birilerinin ülkeye yapacağı iyilik de bu olur…

GÜVENLİK ALGISI…

Geçen akşam, Hürriyet’te “Bugün 28 Şubat’tan daha hoyrat” açıklamalarının sürmanşet olduğu akşam, TBMM Başkanvekili Meral Akşener’le konuşuyorduk. (Bu cümle, “Dün önemli biriyle yemekteydim” diyerek kendine puan toplayan nüfuz tüccarı gazetecilerin cümlesi gibi oldu, affedin.)

Sohbetin bir yerinde Meral Hanımın anlattıklarını sizlerle paylaşmalıyım (kendisinden izin alınmıştır): “Bir evde güvenlik algısı babaya aittir. Sözgelimi gece saat 3’te evin kapısı çalsa kapıyı baba açar” diyor ve devam ediyor, “Her gece saat 3’te kapı çalsa ve baba açsa. Kapıyı çalanlar da babayı bir güzel dövse sonunda ne olur?”

Meral Hanım kendi sorusuna kendisi yanıt veriyor: “Kapı çaldığında artık aile bireyleri ya korkudan saklanacak yer arar ya da kendilerini korumak için silahlanır.”

Son cümlesi de epeyce çarpıcıydı: “Bugün Hükümetin orduya yaptığı da buna benziyor. Dua edin de gece 3’te kapıyı çalan olmasın!”

AKLIMDA KALAN

Azan ya da yaralayan köpeklerin sahiplerinin cezalandırılması: Son günlerde bu kadar sevindiğim bir haber okumamıştım. Bir çocuğu yaralayan köpeğin sahibi mahkemece cezalandırılmış. Çocuk yaralayan köpeğin sahibi de utanmadan cezayı Yargıtay’a götürmüş! En gıcık olduğum durum birinin köpeğinden korktuğunuzda sahibinin “korkma bir şey yapmaz” pişkinliğidir. Sanki korku rasyonel bir durummuş gibi. Seslerinde de köpeklerinden transfer ettikleri bir yapay üst perde vardır ki, işe yarayacağını bilsem ilk karakola şikayet edesim gelir. En vahşi cinslerini bile kalabalık caddelerde gezdirmeye çıkmazlar mı, işte o zaman bir şehirde değil de bir dağ başında yaşadığımı sanırım. Çünkü bir belediye görevlisi, bir polis çıkıp da onlara “Kardeşim burası dağ başı mı?” diye sormaz…