Nuran YILDIZ

BAŞBAKANIN TAKLİT KAMPANYASI

----- 22.03.2010 - 01:00 -----

Başbakan geçenlerde müzik dünyasının isimleriyle bir araya gelmişti. Evvelki gün de sinemacılarla ve radyocularla buluştu. Önümüzdeki ay sporcularla bir araya gelecekmiş.

Kürtlere ve Romanlara açılmışlığı var. Birincisinin fiyasko, ikincisinin garibanlığı ortada. Ermeniler konusuna hiç girmeyeyim.

Her grubun damarına göre şerbet verdi, veriyor. Müzisyenlere şarkı sözü, sinemacılara film ve yönetmen adı sıralıyor. Radyoculara ne dedi bilinmiyor.

Erdoğan’ın bu etkinliklerinin iki önemli niteliği var;

Bir, Başbakanla halk arasında elçi görevi görebilecek, etki alanına sahip insanları seçmesi. İlk meyvesi Kibariye’nin “Olay adamsın, yakışıklısın” sloganı.

İkinci nitelik çok daha çarpıcı! Başbakan Obama’nın seçim kampanyasını birebir kopyalıyor! Obama da kampanyasına sanatçılardan destek bulmuştu.

Yani Başbakan seçim kampanyasına başlamış bulunuyor.

Çeşitli toplum kesimleriyle bir araya gelerek, mesajlarını medya dışında alabildiğince çok insan kesimine ve katmanına yaymaya çalışıyor Obama gibi!

Medyayı kullanıyor, Obama gibi!

Kamuoyu önderleriyle bir araya geliyor Obama gibi!

Internet’e hakim, Obama gibi! Bu konuda o kadar iyiler ki Erdoğan bir yanlış yaptığında, ona muhalif olanların e-posta kutusuna “Erdoğan’a karşı olanları Allah çarpar, bakın Ağar ve Mumcu’ya, nasıl çarpıldılar” mesajları yağıyor. Benim e-posta kutumda da var.

Merak ettiğim, Obama bu kampanyada gay ve lezbiyenlerle de buluşmuştu. Bizimki de buluşacak mı, buluşmayacak mı?

HASTAYIM, HASTAYIM DEDİM, İNANMADINIZ!

Pazar günü Org. Başbuğ’un Ruhat Mengi’ye verdiği söyleşiyi izledim. Hani bana “Org. Başbuğ’un danışmanı” diyorlardı da ben hep itiraz ediyordum. (Üstelik Türk ordusunun en tepe noktasındaki komutana danışmanlık etmenin bir iletişim akademisyenin görebileceği en yüksek ve onurlu nokta olduğuna inanırım.)

Danışman olsaydım ve bu konu bana danışılmış olsaydı asla böyle bir söyleşinin yapılmasını doğru bulmazdım.

Ne söyleşi saati, ne söyleşi için seçilen kişi, ne zamanlama ne de içerik doğruydu. Benim iletişim bilgilerimin hiç birine uymuyor bu söyleşi.

Danışman olmadım ama Türk ordusunun komutanlarını tanımaktan onur duydum. Bu hissi açıklamaktan da hiç kaçınmadım.

Danışman olmadığıma işte kanıt: Ruhat Mengi söyleşisi! Bu söyleşinin benim fikrim olduğunu düşünmek bile uzmanlığıma saygısızlık olur.

Meşhur hikayeyi anımsatmanın tam sırası: Adamın biri sürekli olarak “hastayım” diyormuş ama kimseyi de inandıramıyormuş. Bir gün ölüvermiş. Mezar taşına da o bildik cümleyi yazdırmış: “Hastayım, hastayım dedim inanmadınız, şimdi gördünüz mü?”

Kıssadan hisse “danışman değilim, danışman değilim” dedim inanmadınız, şimdi gördünüz mü?

AKLIMDA KALAN

CHP’nin kaçırdığı fırsatlar: Onur Öymen geçmişte Dersim’de olanları ima ettiğinde kıyamet kopmuştu. Üstelik Öymen yanlış anlaşılmıştı. Kıyameti de AKP koparmıştı. Bir anda tüm televizyonları AKP temsilcileri kaplamış, Onur Öymen’den girip, CHP’nin geçmişinden çıkmışlardı. Hem de bilgileri ve tarihi saptırarak! Kemal Kılıçdaroğlu’nun afla ilgili sözlerinin de başına aynı şey gelmişti. CHP nerede toplantı yapıyorsa birileri tarafından organize edilmiş protestocular oraya gitmişti. Şimdi… Başbakan “Biz de Ermenileri sınır dışı ederiz” dedi. Bilerek, taammüden. Devirdiği çam için yanlış anlaşılmasına gerek bile yoktu. CHP bu sözden yola çıkıp tüm gündemi kontrol edebilirdi. Sözcüleri kıyameti koparabilirlerdi. Ve üstelik çok da haklı olarak kamuoyu desteğini arkalarına alabilirlerdi. Öyle yapmadılar. Baykal’ın birkaç sözü içinde kaybolup gitti. Ah bu CHP’nin iletişimsel beceriksizlikleri… Ah bu kaçan fırsatlar…