Nuran YILDIZ

BİR YAZI YAZDIM…

----- 14.04.2010 - 00:01 -----

Önceki yazımda televizyon programları için gelen teklifleri ve verdiğim yanıtları yazmıştım ya…

İçimden geldiği gibi… İçimden geldiği için…

Pek çok haber ve medya sitesinde yer buldu yazı. Ülkücü bir web sitesi “Kadın akademisyenden 2. Cumhuriyetçi Mehmet Altan için ağır sözler” diye girmiş konuya. “Aynı uçağa binmem” dememin neresi ağır anlamadım, “kadın akademisyen” vurgusunu ise hiç anlamadım. Cinsiyetin konuyla ilgisini kurabilmiş değilim.

Çoğu insan yazdığım isimlerden muzdaripmiş meğer, e-posta kutum doldu taştı. Ahmet Hakan’ın dizi yapımcılarını uyarması gibi ben de siyaset programı yapanları uyarsam iyi olur: Ekrana çıkardığınız isimlerle yalnızca saat doldurmaca oynuyorsunuz!

İzleyen yok, ciddiye alan yok, güvenen yok. Daha kötüsü izleyici bıkıp usanmış. Terk edip gitmiş haberiniz yok. Akılları tatile gönderen dizileriniz de olmasa reytingleriniz sizlere ömür.

Yayıncılık anlayışınızın topluma katkıları da olmuyor değil. İnsanlar televizyon izlemek yerine pişpirik oynayıp muhabbet edebiliyor artık.

Orasını televizyon yöneticileri düşünsün, ben ilgili e-postalardan birkaçını kendi okurlarımla paylaşmak istiyorum:

Kaan T. şöyle yazmış: “… cevabınızı merak ettiğim sorum şudur. ‘Çok değerli liberal aydınlarımıza’ tahammül edemiyorsanız, Fehmi Koru'lu bir fasıl gecesine nasıl tahammül ettiniz?”

Çok basit Kaan Bey, Fehmi Koru’ya saygı duyuyorum, siyasi görüşlerine katılmasam bile söylem olarak tutarlı buluyorum. Bu çerçeveden bakınca Ekrem Dumanlı’ya itiraz etmem yazımda adı geçenlere itiraz ettiğim kadar. Hem bu arada fark ettiğiniz gibi “çok değerli liberal aydınlarımız” vurgunuzdan önceki onlara dönük hakaret içeren sözcüklerinizi silmek zorunda kaldım, ne ayıp!

Mithat Bey ise ülkücü sitenin tersine delikanlıca bulmuş tavrımı. “Bazı yazarlarla aynı programa çıkmama sebebiniz gerçekten gazetecilik dünyasında büyük bir risk ve tam tabiriyle delikanlıca sebepler içeriyor kutluyorum,” demiş.

Mithat bey, acaba diyorum “delikanlıca” vurgusunun kadınlar için de kullanılabilecek bir eşanlamlısı yok mudur? Sorum tüm okurlara elbette.

Ünlü, önemli ve saygınlığı yüksek bir televizyoncudan da gururumu okşayan bir e-posta aldım. Adını yazamayacağım baş harfi A. Kimliğini belirten kısımları çıkardım e-postadan. Diyor ki “ (Programı) Benimle yapın.(…) Kötü insan değilim. Omurgam da sağlam.. Yaparsanız benimle program, ne siz utanırsınız ne de ben.. Eminim.”

Sevgili A., sizden teklif almak gerçekten gurur verici ama sizinle program yapabilmem için epey fırın ekmek yemem gerekiyor.

Medya dünyasının iyi işler yapan ve adı bir türlü parlatılmayan gazetecilerinden A. da yazımdaki “ 'Böyle giderse unutulursunuz.' İyi de unutulmak, şöhret olmak için yaşayanların kabusudur," cümlelerini anımsatıp demiş ki “Yazınızdaki bu cümleyi görünce ‘İyi ki varsınız’ demek istedim. Bir gün mutlaka hak ettiğiniz yerde olacaksınız.”

Sevgili A., bilmelisin ki ben kesinlikle hak ettiğim yerdeyim:)

CHP NEDEN İKTİDAR OLAMAZ?

Hürriyet-Ankara’da okuyorum. Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık (ki kendisini çok severim) geçen bir yıl içerisinde yaptıklarını sıralıyor.

“Olumsuz mirası temizliyoruz” diyor. Sanırsınız ki Çankaya’nın ondan önceki Belediye Başkanı başka partidendi. Yine de Başkan Tanık haklı. Önceki yönetim Çankaya’yı o kadar kötü yönetmişti ki, o dönemden kalan hislerden kurtulmak lazımdı.

Ve… Fakat… Başkan Tanık “Kayırma talepleri ‘yok’a indi” demiyor mu bir de? Orada durdum. Öylece kaldım, devamını okumadım bile.

“İşte bu!” dedim. CHP’yi iktidara taşımaya engel olan siyaset yapış biçimlerinden biri işte bu! Siyaseti bir “ideal” sanıyorlar. “İdeal”de iktidara gelenler “bizden-onlardan” ayrımı yapmaz. Herkese eşit hizmet. Kulağa hoş geliyor.

İyi de siyasetin gerçeğini, pratiğini ne yapacağız? CHP’li seçmenin yerinde olsanız, başka partiye oy verenlere partileri krallar gibi muamele yapıp sizi bir kenara iterken… Hakkınız olanı size değil de kendi partisinden olana verirken… Oy verdiğiniz parti size zırnık iltimas geçmiyorsa… Sonuç? Seçmen “Kırılsaydı ellerim de buna değil ona oy verseydim” diyor. Olan aidiyet hissine oluyor.

Siyasetin “ideal”i ile pratiği arasındaki farkı anlamadıkça CHP’nin iktidara gelmesi bir hoş seda olmaktan öteye gitmeyecek görünüyor.

AKLIMDA KALAN

Bir öğretmenin kolları: İşletme beceriksizlikleri nedeniyle gittikçe ıssızlaşan bir yapıya dönüşen Atakule’de sinema var. Bugünlerde sabahları önünde ilkokul çocuklarından bir kuyruk görüyorum. Okulları onları Mustafa Kemal filmlerinden birine götürüyor olmalı. Sabah seansları iyi bir indirim uyguluyor ki, yataktan kaldırıp filme getiriyorlar çocukları. Dün sabah çocuklar karşıdan karşıya geçmesinler diye otobüsler yolun sağına yanaştırılmıştı. Otobüsten inen her çocuk doğrudan trafiğin aktığı yola iniyordu. Öğretmenleri otobüs kapısının tam önüne durmuşlar. Trafik neredeyse onların pantolonlarını yalayarak akıyor. Otobüsten fırlayarak inmeye alışkın her çocuk gibi hızla inen minik bedenler öğretmenlerinin açtığı kucakla yönlendirilerek kaldırıma çıkıyorlar. Evden işe gelinceye kadar o açılmış öğretmen kucaklarını düşündüm. Sevgi, şefkat, korumayı simgeleyen kucakları… Kendi öğretmenlerime sevgiler gönderdim yüreğimle…