Nuran YILDIZ

NURİ BİLGE CEYLAN’DAN YAŞAM DERSLERİ

----- 16.04.2010 - 00:01 -----

Sinemanın filozofu Nuri Bilge Ceylan “İnsan sinemaya karşı masumiyetini kaybetti” demiş. Bu sözün doğruluğu tartışılır. Hiçbir dönemde sinemaya karşı masumiyet söz konusu olmamıştır denebilir, ben diyebilirim. Ne var ki bu söze itiraz Nuri Bilge Ceylan’a itiraz anlamına gelmez.

Bence Ceylan hem yaşama karşı hem de yaşamda duruşuyla önemli dersler veriyor, farkında mısınız?

İşte o dersler:

Bir, yaşamı yüzeysel değil demlenerek yaşayacaksın.

İki, yaptığın iş iyiyse reklama ihtiyacın yoktur.

Üç, sinema masumiyeti yiten şeylerin özetidir.

Dört, yaptığın işleri abartma, abartarak seni gaza getirmelerine izin verme.

Beş, vaktini yaptığın işi anlatarak geçirme, öyle işler yap ki seni anlatsın.

Altı, işlerini sat ama hayatını satma, senin olan tek şey odur.

Yedi, adam gibi muamele görmek istiyorsan adam gibi yaşayacaksın.

Sekiz, kendini abartma, dostların ne görüyorsa osun.

Dokuz, unutulmaktan korkma, popülizmden kork. Birincisi seni büyütür, ikincisi küçültür.

On, star gibi yaşamıyor olman, starların seninle çalışmayı hayal etmesini engellemez.

Onbir, Türkiye güzel ve yalnız bir ülkedir, senden başka kimsesi yoktur.

RADYOLU GÜNLER

Bugünlerde tuhaf bir durum yaşıyorum. Televizyondan gelen onca teklifi umursamazken radyoları pek bir sempatik bulmaya başladım.

Sabahları Hakan Gündüz dinlemem yeni değil. Ne zaman onu dinlemeye başladığımı anımsamıyorum bile. Ben doğarken doğumhanede Hakan Gündüz dinleniyormuş gibi o sanki hep hayatımdaydı.

Tuhaf olan şu: Geçen hafta Ankara Radyosu’nda program yapan arkadaşlarıma bağlandım telefonla. Pat aradım, çat yayındayım.

Düşünmüyorum, planlamıyorum.

Birkaç gün önce yine aynı radyoda “Beraber ve Solo Muhabbetler”de (programın adından emin değilim) en çok ağlanan filmleri konuşuyordu üç adam. Ege, Oktay ve Fahir.

Bu üç adamın mutlaka bir yüksek lisans tezine konu olmaları gerekiyor. Belki de olmuşlardır. Benim yeni fark ettiğim bu üçlü, 10 küsur yıldır radyoda yayın yapıyorlarmış. Ciddi sayıda fanatikleri de var.

Her sabah Radyo ODTÜ’de ve bir süredir de Ankara Radyosu’nda muhabbet ediyorlar. Üç erkek sohbet ediyor ama muhabbet erkek muhabbeti gibi değil. Bir tür haybeye sohbetler.

Dinleyenler onlarda ne buluyor, tezde araştırılmalı. Bence buldukları samimiyet. Gerçek yaşamda bulamadıklarını Oktay, Fahir, Ege’de buluyorlar. İlginç.

Galiba bu aralar biraz canım sıkılıyor. Beyler ağlatıcı filmleri konuşurken onları da pat aradım, çat yayındayım. Yine aynı şey. Televizyona kılı kırk yaran ben, radyo deyince kendimi ortaya atıveriyorum.

Hangi filme ağladığımı anlattım onlara. Hani Tarık Akan, Halit Akçatepe ve Kahraman Kıral’ın oynadığı “Canım Kardeşim” vardı ya ona hıçkıra hıçkıra ağlamıştım. Halâ da lösemili fakir çocuğun anlatıldığı o filme ağlarım.

Fahir sanırım kafa buldu benle, “Siz sinemaya gitmeyeli epey olmuş demek ki” dedi. Her fırsat bulduğunda kendini sinemaya atan biri olmadığım doğru.

Son dönemin abuk Türk filmlerini izletemezler bana. Hollywood filmlerini de artık insan zekasıyla dalga geçer türde buluyorum.

Sonra dün. Radyo 1’de yayınlanan “Modern Zamanlar”a konuk oldum. Bildiğim en güzel radyo programı, bir sürü de ödülü var. Yapımcısı Burçe Dondurmacıoğlu’yla “yalnızlık” üstüne konuştuk. Önümüzdeki günlerde yayınlanacak. TRT’nin web’inde postcast’den dinleyebilirsiniz.

Yalnızlığı konuşurken bir de çok sevdiğim bir şiirden iki dize okumayayım mı? Okudum. Bu aralar canım sıkılıyor kesin.

İşte Kemallettin Kamu’nun o iki dizesi:
“Varsın bir yudum su verenim olmasın,
Başucumda biri bana su yok desin de…”

AKLIMDA KALAN

Ekşi ve eşitsiz sözlükten bir entry: Ülkem sanal dünyasının en yaratıcı buluşuydu Ekşi Sözlük. Çok daha fazlası olabilirdi. Ne var ki öylece kaldı. İlkelerinin oturmayışıyla ilgili sorunlar Ekşi Sözlük’ün önündeki engel oldu. Yazarlarının herkes hakkında keyfince döşenmesi karşısında, konu kişilerin kendilerini ifade etme hakkının verilmeyişi önemli bir sorun oluşturdu. Benimle ilgili de doğru, yanlış bir çok girdi var orada. Hiç birini umursamadım ama hakkımdaki son “entry” ile ilgili düşüncemi paylaşacağım. Şöyle yazmış yazar: “Fantastik bir sitesi olan akademisyen. Biraz da narsist gibi. Umarım sitedeki fon müziğini kaldırır.” Bu kısa “entry” şöyle sorulara yol açtı kafamda: Fantastik site ne demek? Acaba arkadaşın bizim sakin sitede gördüğü ne? “Biraz da narsist gibi” ne demek? Narsist miyim, değil miyim? Birazı nasıl oluyor bu işin? Yazar kendisiyle barışık insanla narsist insan arasında bir fark göremiyor olabilir mi? Ya da ilkeleri için onca fatura ödemeye hazır biri bu çamurlu ortamda biraz da narsist olmayı hak etmez mi? Sitedeki fon müziğiyle derdi ne? Fantastik, narsist ve kötü bir müziğin olduğu web sitesinde kendisi ne arıyor? Bu satırları okuyorsa (ki okuyor olmalı) lütfen yanıt versin de Ekşi Sözlük’ün eşitsizliğine kendi çapında çözüm olsun.