Nuran YILDIZ

DEMOKRASİMİZ NEDEN OLGUNLAŞAMAZ?

----- 21.04.2010 - 00:01 -----

Başlıktaki sorunun yanıtı bu ülkede her zaman kısa ve kesin olmuştur: “Darbeler yüzünden!” Gerekçelerden biri elbette darbelerdir.

Ancak…

Gelişmekte olan ülkenin gelişmemekte olan siyasetçileri ve bilim adamları “darbeler” gerekçesiyle yetinir ve orada durur. Milim ilerlemez.

Ne kadar politik beceriksizlik, kabızlık ve tıkanıklık varsa “darbeler”e yükler, kendi başarısızlıklarını aklarlar.

Bir demokrasi olgunlaşacaksa…

Deneyimlere gereksinim duyar. Taammülleri önemser.

Sistem işlemiyorsa tıkanıklıklarını bulur, çözer. İlerleme denen durum böylece olur. Olgunlaşma böylece olur.

İşleyişte sorunlar çıktıkça başka yollar geliştirmek yerine sorunları çözer. Arkadan dolanmaz.

Parlamenter sistem (ki temsili demokrasiler için en ideal sistem olduğu şüphesizdir) işletilemiyorsa, kendi yanlışlığından değil, politik aktörlerin yanlışlığındandır.

Kafayı kuma gömme geri kalanı açıkta bırakma sendromu ülkeyi hep yeni baştan, yap-bozlarla muhatap ediyor.

Başbakan Erdoğan’ın “başkanlık hayali” yeni değil. Durum yalnızca ona özgü de değil. Türk siyasetinin makus talihinden olsa gerek, kendisini her güçlü hisseden, kendisine aşık, kendisini bu halka lütuf gibi gören politikacının aklının bir köşesinde diktatörlüğe eğilim vardır.

Bir de duruma “popülizme teşnelik” eklenirse oradan olgun bir demokrasi çıkar mı? Çıkmaz.

Diyeceğim o ki, kendi beceriksizliklerini ve kabızlıklarını cumhurbaşkanını halka seçtirerek çözeceklerini sandılar.

Oysa olgunlaşan demokrasi defolarını gideren demokrasidir.

Defo öncelikle politikacıların vizyonsuz oluşlarıdır.

Defo parti içi demokrasi sorunudur. Parti içi demokrasi sorununu çözemeyen bir yapının başkanlık sistemine yol alması tehlikesi ortada değil midir?

Defo %10 seçim barajıdır.

Defo Siyasi Partiler Yasası’dır.

Hiçbir şekilde parlamenter sistemin kendisi değildir.

Yazık.

Demokrasinin olgunlaşması için yalnızca darbelerin bitmesi yetmiyor, olgunlaşmış siyaset ve de devlet adamları gerekiyor. Yoksa “olmadı, baştan” durumu bu ülkenin kaderi olmaya devam edecek.

KKTC SEÇİMİNDEN ÇIKARILACAK DERS

Türkiye’deki siyasetçiler KKTC’deki cumhurbaşkanlığı seçimini Eroğlu’nun kazanmasını iyi analiz etmeli.

Talat’ın seçim için harcadığı para, gördüğü destek ve yürüttüğü profesyonel kampanya kazanmasına yetmedi. Neden?

Buna karşılık Eroğul’un uzlaşmaz, karşı duran, itiraz eden tavrının gördüğü rağbet neden?

Türkiye’de siyaset yapanlar KKTC seçimlerine “orda bir köy var uzakta” anlayışıyla değil, “orda bir söylem var” merakıyla durumu incelemelidir.

İKİ RIDVAN DİLMEN

Biri, Startv’de. Uğur Dündar’ın karşısındaki. Sanki süt dökmüş kedi.

Diğeri NTV Spor’da. Güntekin Onay’la. Sanki gerçek bir şeytan, lakabındaki gibi.

Süt dökmüş kedi hali, telefon dinlettiği, aşk ateşlerinde yandığı iddialarına karşı taşıdığı ruh haliydi.

Şeytan hali ise futbol yorumlarken ortaya çıktı.

Adı şike iddialarına karışınca da birden kaplana dönüşüverdi.

Beden dilini okuyan biri nerede haklı nerede haksız derhal hüküm verebilir. Benim bildiğim, ekmeğini spordan kazanan bir adam güven kaybederse geri kazanmasının zor olduğudur.

Tanju Çolak’a neden program yaptırmıyorlar sorusunun yanıtı da burada gizlidir.

AKLIMDA KALAN

Halil Ergün’ün eşcinsellik sorusuna verdiği yanıt: Halil Ergün, kendisinin eşcinsel olduğu yönündeki haberlere ilişkin soruyu yanıtlarken "Hiçbir zaman bu soruya yanıt vermeyi düşünmüyorum" diyor ve devam ediyor "Magazinciler bu konuda haberler yapıyor, benim haykırarak bir yanıt vermemi istedikleri için. Bir insanı bu soruya yanıt vermek zorunda bırakmak psikolojik şiddettir, bana bunun yapılmasına izin vermem.” Ergün’ün analizi şapka çıkarttıracak türden. Üstelik yaptığı şiddet tanımı da ders gibi. Buradaki mesele, medyanın tutumu olduğu kadar medyaya karşı tutum. Medyanın olumsuzluklarına karşı bir bilinç geliştirilecek olsa medya da kendisini sorgulamak zorunda kalacaktır. Böyle bir olasılık olmadığı sürece medya kendi şiddetini sakınımsız uygulamayı sürdürecektir. Halil Ergün’ü kutluyorum.