Nuran YILDIZ

KARAR ANI…

----- 30.04.2010 - 08:15 -----

Başlık kimilerine bir yarışma programını çağrıştırabilir. Benim için karar anı kriz anı demektir. Çünkü bildiğim en güzel kriz tanımlarından biridir bu iki sözcük.

Hipokrat vücuttaki dört salgının (balgam, kan, safra, irin) yükselme dönemi için “karar verme” fiilini bulmuş. Salgıların yükselme dönemi, hastalığın seyrinin ne olacağına karar verilip, doğru tedavinin saptandığı dönemmiş.

Dolayısıyla kriz anının gelişi karar anının gelişi demektir. Bende ise tam tersi oluyor. Karar anı gelmişse kriz anı da gelmiştir. Kararın önem derecesi krizin şiddetini belirliyor. Bu konuda yalnız olduğumu da sanmıyorum. Bir çok insan için önemli bir kararı vermek demek, midesine kramplar girmesinden başlayıp, tırnakların yenmesine giden çok geniş bir yelpazedir.

Kimileri önemli karar durumlarında iç seslerini dinlerler. Kimileri de başkalarının seslerini.

Son derece profesyonel hareket edenler de var. Artıları, eksileri alt alta koyarlar. Hangisinin fazla çıktığına bakarlar. Duygusal takılmazlar. En imrendiğim insan grubu onlardır.

Karar, kriz, stres. Bende üçü ayrı ayrı durmaz. Hepsi birbirinin içinde. Hangisi önce, hangisi sonra belli değil.

Yalnızca karar almakla kalsa iyi, aldığınız kararı anlatması vardır bir de. Ki en zor iş.

Bu konu nereden aklıma geldi derseniz… Tahmin etmişsinizdir, önemli bir karar arifesindeyim!

Normalde alıp başımı gitmem gerek. Bir ağaca, bir denize öylece boş boş bakmam lazım. Karar anından önce zihnin bir boşluğa gereksinim duyduğuna inanırım.

Ne yazık ki olanaksız. Bir kere sıra dışı bir yoğunluğum var. Tüm işlerimin üzerine konferans yığılması yaşıyorum. Üstelik bir de Türkiye’nin en güzel, en unutulmaz konserini gerçekleştirmek için çalışıyoruz: 19 Mayıs’ı, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın konseriyle kutlayacağız. Hiç kolay olmuyor ama olunca da muhteşem olacak.

Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da coşkudan ve keyiften ağlayacak herkes.

İş üstüne iş ve kenarda verilmeyi bekleyen zor bir karar diyeceğim ama o da artık kenarda durmuyor. Kararımı bekleyenler işlere başladı bile.

Ben ki hiçbir kararımı korkarak vermedim. Çünkü önce hesabı kendime vermek gerektiğine inandım. Hesapların en zoru!

Bu kez sizi de hesaba katıyorum. Verdiğim kararı destekleyecek misiniz? Sorgulayacak mısınız? Kızacak mısınız? Eleştirecek misiniz? Kafamın bir yanında bu sorular. Diğer yanında ise şu cümle var: Hayat benim değil mi? Yanlışın da doğrunun da faturası bana kesilir!

BUGÜN VAR, YARIN YOKSUN!

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok’un cenaze törenini izliyorum. Geçen yılki fotoğraflarına bakıyorum, son günlerdeki fotoğraflarına. Aradaki fark ansiklopediler kadar öğretici, okuyabilene…

Sonra dedemin sık söylediği o söz benim de ağzımdan çıkıveriyor: Bugün var, yarın yoksun…

Mutsuzlukları da keyifleri de, başarıları da yenilgileri de, başlamaları da bitmeleri de, kavuşmaları da ayrılıkları da abartma… Hayatı sakın abartma!

DÜNYANIN EN GÜZEL KADINI

“Dünyanın en güzel kadını seçildi” haberini okurken ister istemez seçilen kadının yaşına bakıyor insan. Hep aynı sonuç! Güzel kadınlar 15-25 yaş aralığından çıkıyor.

Can sıkılıyor. Moral bozuluyor. Bir ayağın çukura iyice girmiş hissediyorsun.
Yüzün ekşiyor. Yaşın bu iki rakam arasında değilse çöküyorsun.

Sanki o yaşta olsan sıralamada kesin ilk üçtesin!

Dünyanın en güzel kadını Julia Roberts seçilmiş ya. Hemen bir “ohh” çekiliyor. Kadın 42 yaşında ya, kendini iyi hissetmene yetiyor. Saçmalık.

AKLIMDA KALAN

İlk randevunun değişen anlamı: Eskiden bir kadın ve erkeğin ilk randevusu bitimsiz randevular zincirinin ilk halkası demekti. Heyecanlı bir hoş serüven. Adam kur yapacak, kadın nazlanacak, süreç uzadıkça uzayacak. Kadın için kanatlanıp uçmak gibi olan bu hoş tutulma durumu erkek için ölmeyip sürünmek gibi bir şeydi. Zaman erkeklerin lehine işliyor olmalı ki, ilk randevu yatak odasına kestirme yol bile olabiliyor. 60 bin kişinin katıldığı “cinsellik anketi”nin sonuçlarını açıklamışlar. “İlk randevunuzda nereye gidersiniz?” sorusuna Türk erkeklerinin yüzde 46’sı “Şık bir restorana” yanıtını vermiş. İkinci sırada yüzde 23 oranıyla “sinema”, üçüncü sırada ise yüzde 19 oranıyla “sevgilinin evi” seçeneği yer almış. Günümüzde şık restorana giden yüzde 46 yemek boyunca, “şu lanet yemek bir an önce bitse de ne yapacaksak yapsak” düşüncesini aklından geçirir. Yüzde 23’ün ilk randevuyu sinemada vermesinin nedeni ya yanındakine dokunma bahanesi ya da en iyi kadın iki saat susmak zorunda kalan kadındır düşüncesidir. “Sevgilinin evi” yanıtını veren yüzde 19 ise en dürüst takılanıdır. Neden kendi evi değil de sevgilinin evi derseniz, orasını bilemem.