Nuran YILDIZ

UĞUR DÜNDAR… KARİZMANIN TANIMI…

----- 07.05.2010 - 00:01 -----

Masamda Uğur Dündar’ın (Nedim Şener’in kaleme aldığı) “İşte Hayatım” kitabı duruyor. İki tane. Birisi gidip aldığım. Nasılsa Uğur Dündar’ın o kadar çok önemli tanıdığı vardır ki, imzalı kitap gönderme listesinde dostları unutması mümkündür diyerek. Kitapevine girerken hafif bir sitem basmıştı içimi.

Masamdaki ikinci kitap birkaç gün sonra kargoyla geldi. Uğur Dündar imzasıyla! Unutmamış. Uğur Dündar unutmamak demek, fikri takip demek, ben unutmuşum.

Unutmuşluğuma kızdım. Uğur Dündar olmak bizim ansiklopedimizde adam olmak demek halbuki.

Uğur Dündar olmak insana saygı duymak, dost hatırı bilmek demek. Büyüdükçe tevazuun da büyümesi demek.

Herkesi kendin gibi önemsemek, özen göstermek demek. Nazik ve zarif olmak demek.

Tanıdığım Uğur Dündar, gazetecilik dersinin en alâsını verir. Araştırmacı gazeteciliğin değil dersini vermek, okulunu açabilir. Ama en çok, adam olmanın dersini verir.

Uğur Dündar imzalı kitabı, hadi itiraf edeyim, biraz şımarıklıkla arkadaşlarıma gösterdim. “İç kapaktaki imzayı gördünüz mü?” dedim. “Gördük” dediler pis pis. “Değerli Hocam vurgusunu?” dedim, “Gördük” dediler.

“İmzasız olanı biz alsak” diyerek uzattıkları ellerini ittim, “Olmaz!” “İkisi de aynı kitap değil mi?” diye sızlandılar. “Olsun” dedim, “Birini okuyorum, birinin fotoğraflarına bakıyorum!” Hakkımda pek iyi düşünmediler.

Zihnimdeki karede siyah beyaz ekranda, rüzgârda dağılan sarı bukleli saçları, elinde mikrofonu var.

Başka bir karede, duvardaki küçük bir delikten içeri doğru uzanıyor başı. Görüntü yine siyah beyaz… Soğukoluk’ta, fuhuşa zorlanan küçücük kızları gizledikleri dehlizlerden birinin ağzında… Zihnimde.

Evlendiği haberi de zihnimde ama fotoğrafsız. (Fotoğrafı kitapta.) Şaşkınlığım… Hiç evlenmeyecekmiş gibi, hep evliymiş gibi duran adamla evlilik haberi hiç yan yana durmuyor zihnimde nedense…

Bir başka karede “İşte Hayatımız” duruyor. Ülkemde her şey tersine gidiyor tuhaf bir şekilde. Başka ülkelerde ilk işler kötü başlar, yolda düzelir. Bizde “İşte Hayatımız” gibi iyi örnekle başlıyor, sonrakiler kötüye gidiyor. Şimdiki sohbet programlarına baktıkça “İşte Hayatımız”ın daha bir değeri artıyor.

Kitabın sayfalarında zihnimdeki görüntüleri çağrıştıran fotoğraflarla karşılaşıyorum. Yanında sevmediğim birine rastlamıyorum hiç. Dikkatimi iki şey çekiyor o fotoğraflarda: Aileyle ve dostlarla iç içe yoğun bir sevgi ve bir de gülümseme… Şu hiç bitmeyen, her koşula göre acıya ve tatlıya dönüşen Uğur Dündar gülümsemesi.. Gözlerinin içine kadar…

Aslında bizim hayatımız kitapta anlatılan. Bizim çaresizliklerimiz, tükenmişliklerimiz ve umutlarımız…

Okurken anlıyorum ki Sevgili Uğur Dündar önce babasına yakışan bir oğul olmak için yaşamış hayatı. Sonra, 2000’den sonra çocuklarına yakışan bir baba olmak için…

Kitabı okudukça aklıma Weber’in karizma tanımı geliyor: “Bizim kendimiz için yapamadıklarımızı bizim için yapacağına inandığımız kişi…”

“KARAR ANI” DEDİM, OKURU TUTMAYIN GİTSİN…

Cuma günü “Karar Anı” başlıklı bir yazı yazmıştım. Karar vermenin zorluğunu yazmış ama kararın ne olduğunu yazmamıştım.

Sevgili okurlarım boş durmamış elbette. Benim kararım hakkında kendi hikayelerini yazmışlar. Mesela;

“Karar anının geldiğine sevindim kendi adıma, artık sizi okumakla kalmayacağız izleyip, dinleyeceğiz... Anne, baba ya da torpil kontenjanından köşe tutup, ekranda yer bulanlar, edebiyatçı yazar diye yemeklere çağrılanlar yüzünden ekranları kapattık.. Tv’leri açma zamanı geldi de geçiyor bile.. Sevgiyle kalın... (Sebahat Ç.)”

Mesela;
“Yanlış karar alma özgürlüğünüz yoksa dostluklarınızı gözden geçirmelisiniz. Ben ve benim gibi okurlarınız size yanlış karar alma özgürlüğünü sunar. Kıymetini bilin dememe gerek yok biliyorsunuz zaten. Gelebilecek tepkileri boş verin zira onlar zaten hiç dostunuz olmayanlardan çıkar ki onlar hoşlarına gitmeyen bir şey yazdığınızda da kızarlar. Belki de gün gelir artık sizi sevmez olurlar. Eski sevgililer gibi. Onları da sevin lakin sizi yazdıklarınızdan ya da söylediklerinizden ötürü değil siz olduğunuz için sevenler ve saygı ile ananlar her daim yanınızda olacaklardır. Bazen bir kişi bir milyon kişiden daha önemlidir. O bir kişi yanınızda kalana dek yanlış yapabilirsiniz onu kaybetmezseniz zafer sizindir. Kalın sağlıcakla. (Turgay K.)”

Mesela;
“Hayatı abartmamak sözü son derece doğru. Bunun bilincine ne kadar önce varılırsa da o kadar iyi. Bence - düşünüyor da gözükseniz – kararınızı vermişsiniz. Muhtemelen farklı bir 'medya'ya geçeceksiniz. Yaşamınıza olumlu katkısı olmasını dilerim. (Kemal T.)”

Mesela;
“Bugünkü yazınızı okuyunca, neler oluyor diye bir merak sardı içimi. Hele yazının sonunda kızacak, sorgulayacak, eleştirecek misiniz diye yazmanız, vereceğiniz karara okurlarınızın çoğundan (olumsuz) tepki beklediğinizi ima ediyor gibi. Umarım, kararın neyle ilgili olduğunu yakında öğrenebiliriz, bizi uzun süre merakta bırakmazsınız. Aklıma üniversite ve dolayısıyla şehir değiştirme, televizyon programı, bir gazetede köşe yazarlığı gibi fikirler geldi. Sizi bu kadar zorlayan bir karar olduğuna göre ilki daha mantıklı gelse de, Ankara'yı bırakacağınızı pek tahmin etmiyorum. Bir başka olasılık daha geldi aklıma. Politikaya atılıyorsunuz, CHP'den. Kurultaya az zaman kaldı, teklif önceden gelmişti, karar anı yaklaştı. Size hayırlı kararlar, biz okurlarınıza da konuyu öğrenene kadar sabırlar diliyorum. Sevgiler, (Kaan T.)”

Mesela;
“Sevgili Yazarım; Kararınız kutlu, yolunuz açık olsun! Siz ne yapacaksanız yapın, biz kendimizi buna göre ayarlarız. Sevgiler (Cengiz K.)”

Toplu yanıt;
Sevgili Sebahat Ç., nereden çıkardınız televizyon programı yapacağımı? Yaparsam ilk size haber vereceğim:)

Turgay Bey, desteğiniz için teşekkür ederim. Kararınızdan eminseniz yanınızda bir kişi bile kalmasa ne olur?

Kemal Bey, size teessüf ederim. Yazarınızı zerre tanımamışsınız. Farklı medyaya geçecek olsam şimdiye kadar durur muydum?

Sevgili Kaan T., zihninizi fazla zorlamışsınız. Bir doğru bir de yanlış yanıt bulmuşsunuz. Doğru Ankara’dan ayrılmam mümkün değil. Yanlış, siz bir partide lider olsanız beni partinize alır mısınız? Sürekli eleştiren, akıl veren bir kadın azap gibi olmaz mı? Diyelim ki aldınız, sizce ben siyasete girer miyim? Bunca zamandır okurumsunuz taa Amerikalardan, siz beni anlardınız:)

Okur dediğiniz Cengiz K. Gibi olur. İsterseniz dönüp bir daha okuyun rica ederim…

AKLIMDA KALAN

Temiz gülümsemeli Sincan hakimi Osman Kaçmaz’ın beraatı: Soytarısı çok, kahramanı az günlerden geçiyoruz derken, gündem öyle gelişti ki kahramanlarım önüme çıkıverdi. Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz onların başındadır. Dünkü mahkemede kendisine yöneltilen tüm suçlamalardan beraat etti. Temiz gülümsemeli adam yine gülümsedi. Umarım diğer kahramanım Erzincan Savcısı Cihaner de beraat eder. Dilerim diğer kahramanım Yargıtay Onursal Başkanı Kanadoğlu da mutlu olur. Üç kahramanımın ortak özelliklerine gelince… Üçü de dik duruyor. Onurlu duruyor. Serin kanlı, sakin, görevini yapmış olmanın huzuruyla mücadele veriyorlar. Sızlanmıyorlar. Saldırmıyorlar. Biz iyilerin hep kazandığına inanan kuşaktanız. Son zamanlarda kötüler kazandıkça kafamız karışıyordu. Galiba biz haklıyız…