Nuran YILDIZ

HER SİYASETÇİ BİR GÜN BU KRİZİ TADACAKTIR…

----- 12.05.2010 - 00:01 -----

Başlıktaki iddia bazılarına fazla abartılı gelebilir. Ne var ki, birileri tarafından çizilen oyun alanının dışına çıkmaya kalkan, icazet almadan merdiven tırmanan her siyasetçi için yine birileri tarafından hazırlanmış karanlık kuyular vardır.

Baykal’ın istifa ettiği gün telefonum hiç susmadı. Sanki o değil de ben istifa ettim. Medyam böyle sıkıntılı lider durumlarında beni anımsar, “Liderler, İmajlar, Medya” kitabını yazdım ya… Onlara konuşmayı değil izlemeyi seçtiğimi söyledim. Böyle durumlarda izlemek, söylenmeyenleri çözmek açısından daha öğretici olur.

E-posta kutum dolup taşmış. Oyun alanının dışındayım ama top sürekli ayağıma geliyor! Soran okurlar… Yorumlayan okurlar… İlgililer, duyarlılar.

Web sitem o gün kendi tıklanma rekorunu kırdı. Tıkladılar ama istifayla ilgili bir yorum bulamadılar.

Son aylarda ruh halimiz bozuk ya karanlıkta balık avlamaya hevesli olanlarımız çoğaldı. Ben ise mezarlıktan geçiyormuş hissiyle ıslık çalmaya başladım.

Baykal, CHP ve istifa konusundaki düşüncelerim kısaca üç maddede özetlenebilir;

Bir, Bir siyasetçi başka bir siyasetçiyi yatak odasından vurmaz: Baykal’ın neden doğrudan Erdoğan’ı hedef aldığını bilemem. Bildiğim yatak odasıyla ilgili konularda siyasetçiler arasında (aslında erkekler arasında) sessiz bir dayanışma vardır. O nedenle hissim o ki bu olayda da Başbakanın kızgınlığı (daha önce defalarca altını çizdiğim gibi) olup bitenler üzerindeki denetimini kaybettiğindendir.

İki, Baykal’ın Genel Başkanlığa dönüp dönmeyeceği Erdoğan’ın süreçteki tavrına bağlıdır: Baykal’ın istifa konuşması dikkatlice analiz edildiğinde görülüyor ki hem Erdoğan’a hem de başka yerlere gönderilen mesajlar var. Söz konusu videoda “Varan 1” ve “Maceralar” vurguları önemlidir. İma edilen diğer görüntüler de Baykal’a ulaşmışsa, Baykal gereğini yapması için Erdoğan’ı Fetullah Gülen üzerinden sıkıştırıyor olabilir. Varsa olası görüntülerin önümüzdeki iki haftalık süreçteki akıbeti, yani Erdoğan’ın sorunu çözme biçimi, Baykal’ın yeniden dönüp dönmeyeceğini belirleyecektir. CHP’lilerin ifadelerinin açık uçluluğu ondandır. Mesele, masadakilerin blöfü görüp görmemesi meselesi gibi duruyor.

Üç, Baykal’ın durumuyla CHP oylarının doğrudan ilişkisi yoktur: Partiler ve oy davranışları açısından baktığınızda AKP ve CHP zıt noktalarda durur. Lider odaklı oluşmuş AKP’de Erdoğan giderse geriye bu büyüklükte ve bütünlükte bir AKP kalmasının ihtimal ve imkânı yoktur. Oyların yönünü Erdoğan’ın tavırlarının belirlediği kesin. CHP’de ise durum öyle değil. CHP hem bir siyasi parti hem de bir kurum. Gelenekleri, birikimleri var. Oyları “parti bağları”yla oluşur. “Baykal’a rağmen” sözünü hatırlayın. CHP oyları, CHP’nin oylarıdır, unutmamak lazım.

Diyeceğim o ki, sanırım kartların tamamı daha açılmadı…

UĞUR DÜNDAR MI? YAKIŞIR AMA OLMAZ!

Baykal istifa edince, her şeye hazır ve nazır medyam yeni lider arayışına girmez mi, girdi.

Saymak lazım, lider olarak kaç kişinin adını kıyma makinesinden geçirecekler?

Medyam öğrenmiş, CHP kulislerinde Genel Başkan olarak Uğur Dündar’ın adı geçiyormuş. Odatv.com’un ilgili sorusuna her zaman olduğu gibi kendine has “Dündarca” üslubuyla yanıt vermiş: “Ben gazeteciyim; bu işi yaptığım sürece, halkın gerçekleri öğrenme hakkına hizmetten başka düşündüğüm bir hedef yok.
Dün korkusuzca, kutsal meslek ilkelerine kalarak gazetecilik yaptım, bugün de yapıyorum ve Allah sağlık verdiği sürece de böyle yapmaya devam edeceğim” demiş ve eklemiş “Hayatımın hiçbir döneminde siyasete atılmayı düşünmediğim gibi, CHP kulislerinden de kimse bana böyle bir öneride bulunmadı. Bulunduklarında, anında reddederim!

Uğur Dündar bu!

“Bakalım belki de olur” diye gaza gelmiyor.

“Öyle olursa, CHP’yi ilk seçimde iktidar yaparım” (ki yapar) diye fırlamıyor.

Ellerini ovuşturup, kulisler yapıp pazarlık kızıştırmıyor! Direkt. Net. “Teklif gelse de reddederim” diyerek konuyu kapatıyor. Ciddi adam.

Hadi diyelim ki, Uğur Dündar CHP’ye Genel Başkan oldu. O da ayrı bir yazının konusu…

KİM BİLİR? TAKSİ ŞOFÖRÜ MÜ, KAMUOYU ARAŞTIRMACISI MI?

Önceki akşam, NTV’de. “Baykal’ın istifası üzerine durum ne olur?”u konuşuyor sunucu, konuğuyla. Konuğu kim? Bir siyasetçi mi? Değil. Bir siyaset bilimci mi? Değil. Bir gelecek bilimci mi? Değil. Bugünlerde her salatalığa tuzla koşan gazetecilerden biri mi? Değil.

Bir kamuoyu araştırmacısı. Adil Gür. Yani bir pratisyen.

Yani işi deneklerin “an”lık durumlarını rakamlara döküp, o rakamları analiz eden biri! Yani bir tür fotoğrafçı! O nereden bilsin, politikada yarın ne olur, seçmen nasıl davranır?

Kendisini “her şeyi bilen adam” olarak lanse ettirmekten keyif alıyor olabilir ama bildikleri “bir durum”a ilişkin “şimdi”yi analiz etmekle sınırlıdır. Geleceğe dair öngörüde bulunabilmesi için de önünde ilgili konunun rakamlarının olması gerekir. Bulunursa da sokaktaki insanın fikrinden daha anlamlı bir analiz olmaz söyledikleri. İşi müsait değil. Kamuoyu araştırmacısı rakamsız konuşamaz yani. Konuşmamalı.

Yıllardır NTV’yi yiyen (pardon ekmeğini yiyen) sunucu, bir kamuoyu araştırmacısına “şimdi”yi sorabilir, “önümüzdeki günlerde oy durumu ne olur”u sormak istediğinde ise bir taksi şoförü çağırsa daha iyi sonuç alır!

AKLIMDA KALAN

Başbakanın Baykal olayı karşısındaki tutumu: Açıklamasını kağıttan okuması belli ki sinirlerine hakim olmak için. Kullandığı ifadelere bakınca hakim olunan hali buysa, hakim olunmayan halini merak ediyor insan. Kullandığı ağır ifadelere, bir Başbakana yakışmayan içerik ve üsluba itirazım var. Daha soğukkanlı, daha itidalli olabilmeliydi. Bunları geçiyorum, açıklamasının bir yerinde şöyle diyor: “Sayın Genel Başkan'ın (Baykal’ın) böyle bir yalanlamada bulunmaması, altını çiziyorum, bulunamaması, üzüntümüzü daha da artırmıştır.” Bu sözleri duyunca “Pes doğrusu!” dedim. Bir Başbakanın özel yaşamlarla ilgili tavrı böyle olursa elbette o ülkede tüm özel yaşamlar sokağa saçılır.