Nuran YILDIZ

BALKONDA ÇAMAŞIR ASAN KADIN…

----- 14.05.2010 - 00:01 -----

Ortalık yıkılıyor. Hangi televizyonu açsanız kocasının görüntüleri var. Hangi gazeteye baksanız öyle.

Pazar kurulmuş. Tezgâhlarda dizi dizi kocası. Her sabah eline ütülü, temiz bir gömlek uzattığı kocası.

Hiç eve uğramayan adam evden çıkmıyor bu kez. Bunca yıldan sonra evde ama eve sığmıyor kocası…

Kalabalıkların tartışmaları derin: Kocası gidecek mi, dönecek mi? Bu soru onun kafasında başka türlü yankılanıyor olmalı. Kalabalıklar için kocasının gidecek olması, onun için eve dönmesi anlamına geliyor. Çocuklarına, torunlarına ama en çok da kendisine dönmesi anlamına.

Kalabalıklar için dönecek olması ise… Kendisinin her zamanki yalnızlığına dönmesi anlamına. Çocuklarının ve torunlarının evlerine çekilmesiyle kollarına düştüğü yalnızlık.

Sanki hiç anlamıyormuş gibi… Sanki hiç bilmiyormuş gibi… Sanki hiç incinmemiş gibi, kırılmamış gibi hiç…

Ama en çok da hissizmiş gibi… Hissizleşmiş gibi…

Denklanşöre basan gazetecileri ve hiçbir şeyi sanki hiç umursamıyor gibi…

Balkonda çamaşır asıyor… Olcay Baykal…

En çok da o hissizleşmiş gibi oluşu vuruyor beni… Neden bilmiyorum. Ağlayasım geliyor balkonda çamaşır asan kadının fotoğrafına bakarken… Tüm kadınlar adına, tüm kadınlar için ağlayasım var…

Balkonda çamaşır asan kadın çabuk örselenir. Derisi dışarıda olmaktan dolayı hiç kalınlaşmamıştır çünkü. Evindedir.

İçine içine yaşar, içine içine ağladığı gibi.

Hiçbir şey olmamış gibi… Her şeyden uzakta, kirlilerini yıkıyor kocasının…

Balkonda çamaşır asan kadının yere eğik başına bakıp bakıp ağlayasım var tüm kadınlar için…

BU KADAR GÜZEL İLTİFAT OLUR MU?

Arkadaşım, onun kızı ve ben sinemaya gitmiştik geçen hafta sonu. Arkadaşımın kızının adı Sequeya. ABD’de yetişen ince, uzun ağaç türünden almış adını. Adı gibi kendisi de. İnce, uzun. Zarif. Hani deriz ya fidan gibi. Öyle.

Daha 14 yaşında. Kendi bedenine ve karşı cinsin hoşluğuna odaklı. Ergenlik işte. Tüm dersleri süper olduğu için ödüllendirmek istiyoruz annesiyle ben.

Önce yemek yiyoruz onun sevdiği, trendy bir mekanda. Karşı çaprazda oturan yaşıtı bir oğlanı gösteriyorum, “Bak ne hoş!”

Bakıyor. Beğeniyor o da. “Ben göstermeden fark etmedin” diyorum, şakacıktan kızıyorum. Annesi ikimizi de zevksiz buluyor.

Sequ’muz çantasından dudak parlatıcısını ve küçük aynasını çıkarıyor. Dudaklarına parlatıcı sürecek. Kızıyorum, “Koy onları çantana! Böyle uluorta yerde makyaj yapmaz genç bir kız. Git tuvalete orada sür!”

Bozuluyor. Ben söylenmeye devam ediyorum.

Sinemaya giriyoruz. Onun en sevdiği aktörün, vampir Edward’ın filmi “Beni Unutma”nın biletlerini almışız bir gün önce. Hoşuna gitsin diye. Annesi de ben de ne kadar iyiyiz!

Ama o söyleniyor. Bilet alırken ona neden sormamışız ki? “Sana da yaranılmıyor” diyorum ters ters.

Film bitiyor. Sonu o kadar dokunaklı ki ikimiz de zırıl zırıl ağlıyoruz. Biz burnumuzu çekerken annesi bizle dalgasını geçiyor. Evli ve çocuklu ya, romantik filme, acı sona ağlamayı kesmiş.

Beni eve bırakıyorlar. Annesi ertesi gün anlatıyor: “Sen arabadan indikten sonra” diyor, “Sequ dedim, bak ne zor bir kadın, şanslısın benim gibi sorun çıkarmayan bir annen var. Bekliyorum ki ‘Haklısın anne’ desin ve ben de kendimi iyi hissedeyim.”

Arkadaşım suratını ekşitip ekliyor: “Öyle demedi, ne dedi biliyor musun? ‘Saçmalama anne! Ben Nuran Yıldız’la bir ömür geçirebilirim…’ (bana adım ve soyadımla hitabediyor nedense) dedi, düşünebiliyor musun?”

Arkadaşımı teselli ettim, “Seninle zaten bir ömür geçirecek ya onun rahatlığıyla söylemiştir” ama için için de bir keyiflendim ki sormayın. 14 yaşındaki bir çocuk kimi seveceğini bilmez mi, bilir:))

AKLIMDA KALAN

“Hiç bir şey göründüğü gibi değildir” sözü: Dün haberlerde izledim. Japonlar “en iyi görme illüzyonu” yarışmasında birinci olmuşlar. İşin içinde Japonlar varsa diğerleri ne diye yarışmaya katılır bilmem. Ödül kazanan proje şöyle: Ortada birleşen dört rampa/yokuş var. Kartondan yapmışlar. Rampaların birleştiği yer yüksekte. Dört tarafı yokuş olan bir tepe düşünün. Buraya çizebilsem çizeceğim. Artık siz hayal edin. Rampaların aşağıdaki ucuna koydukları mini toplar yukarı doğru gidiyor ve yukarıda duruyor. Dört taraftan dört top. Diyorlar ki proje sahipleri “Aslında yokuşların yönü gördüğünüzün tam tersi. Yukarıda sandığınız kavşak aslında aşağıda.” Zaten anlattığım manzaranın gerçekleşebilmesi için de öyle olması gerekiyor. Yukarıda sandığımız aşağıda, aşağıda sandığımız yukarıda! Projeyi izlerken aklıma Machiavvelli’in 5 yüzyıl önce yazdığı bir söz geliyor: “Herkes görebilir.” Görme özel bir yetenek gerektirmez demeye getiriyor. O yüzden de en kolay yanıltılabilen duyumuz gözlerimizdir. Hani bugünlerde ortaya saçılan görüntüler falan var ya, anımsatayım dedim.