Nuran YILDIZ

BİZ SÖZCÜKLERE ASILI YAŞARIZ

----- 21.05.2010 - 00:01 -----

Tarkan’ın yeni şarkısına rastladım radyoda, “Sevdanın son vuruşu.” Sıradan, tüketilmiş bir müzik. Yine de üzerine methiyeler düzülüyor. Aklı başında bildiğim insanlar bu şarkıyı sevdiğini söylüyor.

Sonra kendi sevdiğim şarkı aklıma geliyor. Bu sıralar sık sık dinlediğim şarkı… Emre Aydın’dan. Hani “Sen hiç görmedin/ Su vermeye benzedik/ Plastik çiçeklere/ Hiç görmedin” sözleriyle başlayan…

Sonra şöyle devam eden:
Sen hiç görmedin
Dans ettik durmadan
Kırık camlar üstünde

Sen öyle sana benzeyen her şey gibi
Erirken avuçlarımda
Ben unutuyorum

Hoşçakal
Olacaklar sensiz olsun
Daha durmam boşluklarında ben
Unutuyorum

Sen hiç görmedin
Baştan böyle yazılmış
Yok kimsesi kimsenin
Hiç kimsenin

Sen hiç görmedin
Sonu baştan yazılmış
Bitti kelimelerim...

Anladım. Biz şarkıları sözlerinden seviyoruz. Dokunuşundan içimize. Müziğini bir yana bırakıyoruz. Bazen müziğini duymuyoruz bile…

Sevdiğimiz şarkı, güzel sözlerin altına döşediğimiz iç sesimizle oluşuyor. Seviyoruz. Tarkan’ın sözlerinden Emre Aydın’ın sözlerine giderken böyle düşüncelerim….

Biz aslında sözcüklere asılı yaşıyoruz. Siyasetimiz de öyle bizim. Gerçekte kim olduğuyla, ne yapıp ne yapamayacağıyla ilgilenmiyoruz hiç. Sözlerinin ardından gidiyoruz. Sonra kendi sözleriyle yıkıyorlar kendi imajlarını.

Sporumuz da öyle bizim… Ayakları işe yaramayan futbolcu bol çene lokantasında kaşık sallıyor. Kulüp yöneticileri başarısızlıklarını sağa sola yolladığı sözleriyle örtmeye çalışıyor. Pisliğini örtmeye çalışan kedi gibi…

Kadınlarımız mesela…Onlar da öyle. Sevdikleri adamın derin derin gözlerine bakmasından anlamaz sevildiğini. Duymak ister. Kulağından sevilmeyi, gözünden sevilmeye tercih eder. Aşkından canınıza kıysanız, “senin için kıyıyorum canıma” dememişseniz bunu yaparken pisipisine ölmüş sayılırsınız.

Gazetelerimizin üçüncü sayfaları cinayete sebep sözlerle doludur. Kılıçlarımız sözcüktendir. Dostluklarımız… Sadakatlerimiz… Yüreklerimiz sözcükten.

Biz şarkıları sözlerinden severiz. Biz sözcüklere asılı yaşarız..

AÇIK ARTIRMALI REKLAM

Bir web sitesinde görmüştüm. “Banner” alanı açık artırmayla satışa çıkmıştı. En yüksek fiyatı verenin reklamı yayınlanacaktı.

Medya dünyasında reklam sistemi de benzer mantıkla işler. En yüksek talebin olduğu yer/zamanın fiyatı yüksek belirlenir. Parayı koyan reklamı da koyar.

Bu genel kural radyo reklamlarına da uygulanınca olmuyor. Hep diyorum ya, radyo dinleyicisi ürkektir. Kaçıp gidiverir. Sadakat sıfır.

Radyoda “az sonra” mantığını bir yere kadar uygulayabilirsiniz. Radyo dinleyicisiyle “Abbas” akraba gibidir yani. Yolcudur ikisi de, bağlasanız durmaz.

Reklamcılar, medya planlamacılar, reklamverenler tarafından talep gören radyocunuz, radyo programcınız varsa… Reklam planlama işinde daha hassas olmanız gerekiyor.

Radyoda daha fazla para için, daha fazla reklam kuralı işlemez.

Hakan Gündüz’ün programı mesela. Hakan Gündüz radyoda stand up yapıyor. Sabahları Türkiye Radyo D dinliyor. Radyosuz ortamda Internet devreye giriyor. Dinleyici sıkıntısı çekmiyor ama dinleyici sıkıntı çekiyor.

Sabah sabah, en zor olan iki işi, gülmeyi ve düşünmeyi başaran adam daha iki cümle ediyor, pat reklam. Dakikalarca. Tam Hakan konuşmaya başlıyor, dinleyici kendini kaptırıyor, reklam dinleyiciyi kapıyor.

Bir yandan bakınca durum radyo için iyi, dj için şımartıcı. Hakan Gündüz için “dj” tanımlamasına itirazım var ama o başka yazının konusu.

Reklam kesmiyor ardından “info” giriyor. Dinleyici ne yapıyor? Reklam girince diğer kanala geçiveriyor. Üstelik artık radyo düğmeleri direksiyonda, parmaklarının altında. Daha kolay. Reklam geliyor, dinleyici gidiyor.

Önerim şu: Alabildiği kadar reklamla programı boğmaktansa, madem Hakan Gündüz’e talep var, programının reklam değerini açık artırmayla belirleyin. “Satıyoruuum, satıyoruuum, saaattım” misali… Böylece reklamı satmış, Hakan Gündüz’ü satmamış olursunuz…

Böylece hem daha çok kazanmış, hem dinleyici kaybetmemiş, hem de Hakan Gündüz gibi bir markadan daha fazla yararlanmış olursunuz. Adam verimli, etinden, sütünden, derisinden misali…

AKLIMDA KALAN

“Yunan bakanı eşi yaktı” başlığı: Başlık bir gazete haberine ait. Başlığa bakınca kafamızdaki “Yunan bakan” erkek, “yakan eş” kadın oluveriyor. Çünkü algılarımız zihnimizdeki süzgeçten geçerek şekilleniyor. Hafızamızda öyle birikti, sorun çıkaran, koltuğundan eden, yaramazlık yapan hep kadın, mağdur edilen de hep bir erkek. Bu haberde durum tam tersi. Yunanistan Kültür ve Turizm Bakanı Yardımcısı Angela Gereku, kocasının 5.5 milyon Euro’luk vergi borcunun çıkması üzerine istifa etmiş. Diyeceğim o ki, algılarımız deneyimlerimizle, birikimlerimizle şekilleniyor… Her karardan önce dikkatli olmak gerekiyor.