Nuran YILDIZ

TANIMADIĞIMIZ İNSANI DÜŞMAN BELLEMEK

----- 04.06.2010 - 00:01 -----

Ne kadar zaman oldu bilmiyorum, masumiyeti terk etti insanlar…

İyi, güzel, sıcak ne kadar duygu varsa kıyıya vuran azgın dalgalarla okyanuslara karıştı.

“Biz”… Gitti. Gitmedi belki de, “biz” üçe bölündü.

Üçe bölününce geriye “sen”, “ben”, “o” kaldı. Ayrıldık.

Oysa “biz” toplama işlemine tabi olmalıydı, öyle öğrenmiştik.

Biz, bizden üç değil, ancak bir çıkarabilirdik. “Biz” bir olurduk yan yana gelince. Tek olurduk.

Siyasal bir duruş, siyasal bir sitem değil yazdıklarım. İnsani bir duruş. Bir sitem.

Biz herkese iyilikle yaklaşırdık. Öyle öğrenmemiş miydik? Şimdi herkes kötüymüş gibi düşünüyor olmaya nasıl itildik?

Biz kucaklaşmaya bahaneler arardık. Bayram, özlem fark etmezdi. Şimdi birbirimizden alabildiğince kaçmaya çalışmamız tuhaf. Değil mi?

Biz eskiden…

Eskiden biz, tanımadığımız insanlara kin beslemezdik. Düşman olmazdık. En kötü sözümüz “Tanımıyorum” olur, geçer giderdik. Düşman belleyene de “Hele bir dur, belki öyle değildir” derdik.

Adını ilk kez duyduğumuz biri için yüzümüz buruşur oldu. Başkası, bir başkasını sevmiyor diye biz de sevmez olduk.

Zamanın bir yerinde birileri yüreklerimizdeki iyilik tarlalarını ateşe verdi.

Biz şimdi…

Şimdi biz, masum duygularımızı gittikleri sürgünlerden çağırmak zorundayız.

“Seni seviyorum çünkü”lerimiz, çünküsüz “seni sevmiyorum”lara döndü.

Neden deseniz bana… İyi de neden?

Bir iletişimci olarak anlatabilirim size nedenlerimi…

Sosyolojik olarak analiz edebilirim.

Tıbbi, psikolojik nedenlerimiz de vardır kuşkusuz.

İktisadi gerekçeler de mümkün.

Zorlasanız matematiksel gerekçe de buluruz.

Gerekçeleri geçelim. Topluluk inşa etmenin ana gerekçesi olan dostluk ve dayanışma gittiği uzak memleketlerden dönmelidir artık…

AKLIMDA KALAN

“Sonsuz aşk yoktur” gerçeği: Bu web sitesinde daha önce defalarca yazmıştım. Mesela demiştim ki “Son nefesinize kadar asla kimseye sen benim en büyük aşkımsın demeyin. Hayat sürprizlerle doludur.” Mesela demiştim ki “Bu aşk hiç bitmeyecek demek önce kendini kandırmak olur.” Bu son cümleye benzer bir ifadeyi de Demet Akalın, Önder Bekensir’le evlendiğinde yazmıştım. Çünkü Akalın “Bu evlilik sonsuza kadar sürecek” demişti. Ne büyük laf! Gördünüz mü, sürmedi. Hatta kötü bir şekilde, inciterek ve incinerek bitti. Aşk “an”a ilişkin bir durum. Kimi bu “an”ı uzatabiliyor, kimi yalnızca o “an” yaşıyor, sonra başka “an”lara geçiyor. Bu örnekle anımsatmak isterim ki duyguları abartıp, “sonsuza kadar” taahhütünün altına girmeyin. Hadi karşınızdakini kandırdınız, daha kötüsü kendinizi kandırmanız olmaz mı?