Nuran YILDIZ

KILIÇDAROĞLU MEDYAYI ÖZGÜRLEŞTİRDİ!

----- 14.06.2010 - 08:40 -----

Üç hafta.

Siyaset dünyasında herhangi bir anlama denk gelemeyecek kadar kısa.

Genel Başkanlıkta neredeyse göz açıp kapama süresi.

Yeni bir durum. Yeni bir anlayış. Türkiye için de, CHP için de, Kılıçdaroğlu için de…

CHP Genel Başkanı, bu yeni durum için çalışıyor. Yoğun sözcüğü yoğunluğunu anlatmaya yetersiz.

Bu yoğunluğa rağmen, televizyon programlarına katılıyor. Gazete söyleşilerini kabul ediyor. İptal etmesini, ertelemesini önerdiğinde birileri, o meşhur nezaketinden taviz vermiyor, “söz verdim iptal edemem” diyor.

Haklı da. Anlatacakları var. Birikmişleri var.

Televizyon programlarında karşısına dizilen/dikilen gazeteciler soruyorlar. Ne sorular, ne sorma biçimleri! Bir tür kır zincirlerini durumu!

Ağızlarına geleni soruyorlar. Durumu o kadar abartıyor ki bazıları, küstahlaşıyorlar. Kabalaşıyorlar.

Kemal Bey ısrarla ve inatla nezaketi zerre bozmadan yanıt veriyor.

“Bu ne biçim soru?” demiyor.

“Sınırı aşıyorsunuz!” demiyor.

“Haddini bil!” hiç demiyor.

Oysa karşısındaki gazeteciler öyle alışmışlardı.

Başbakan Erdoğan’dan o kadar tırsar olmuşlardı ki.. O kadar korkar olmuşlardı ki…

Sorulması gereken hiçbir soruyu Erdoğan’a sor(a)maz olmuşlardı.

Sudan soruları, eften püften konuları bile korkudan mırıldanır gibi, geveleyerek, ağızları içinde dolandırarak sormaya alışmışlardı.

“İzniniz olursa…” diye başlıyorlardı nezaketten kırılırcasına… “Bir soru arz edebilir miyim?” deyip yutkunuyorlardı.

Ellerine önceden tutturulan sorular olunca rahat ediyorlardı ancak…

Gazeteci ile Başbakan Erdoğan ilişkisi bir tür orta oyunuydu sanki.

Nihayet…

Bu kadarcık kısa sürede, Kemal Kılıçdaroğlu’nun Türkiye’ye etkisi ilk sonucunu medya üzerinde göstermiş oldu.

Medya soru sorma özgürlüğüne kavuşmuş oldu!

O kadar ki…

Bu ani ve beklenmedik özgürleşme bir tür oksijen zehirlenmesi gibi bir sonuç doğurdu. Soru sorma özgürlüğü nerede biter, nezaketsizlik ve kabalık nerede başlar birbirine karıştırmaya başladılar.

Kemal Beyin medya üzerinde Erdoğan’laşmasını istemediğimize göre, medyanın soru sorma, eleştiride bulunma adabını yeniden anımsamasını umut etmek zorundayız.

Üç hafta.

Ne kadar kısa. O kadarcık sürede bile medya soru sorabilme özgürlüğüne kavuştu.

KAMER GENÇ’İ HAYATTA TUTAN…

“Tek kişilik muhalefet” Kamer Genç, Ankara Üniversitesi, İbni Sina hastanesinde beyin ameliyatı oldu. Biliyorsunuz.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cemal Taluğ ile Kamer Beyi ziyaret ettik, sağlıyla ilgili bilgi aldık.

Biz odaya girince saygıdan ayağa kalkmak istemesin mi? Elbette izin vermedik. Bu duruma üzüldü. Biz de olabildiğince kısa kalıp, rahatsızlık vermek istemedik.

Ama Kamer Genç bu! O kısacık üç beş dakikada bize TBMM’ye vereceği soru önergelerinden söz ediyor. Hükümete hemşire azlığının hesabını sormak istediğini söylüyor.

Hasta yatağında bile devletin işleyişine hakim. Bize “Neden hemşire sayınız az?” diye hesap sormak yerine, devlet üniversitelerinin hastanelerinin personel sıkıntısının doğrudan Hükümet politikasıyla ilgili olduğunu biliyor, Hükümete kızıyor.

Odasından dışarı çıkamıyor. Çok istiyor ama. “Çıkamıyorum” diyor, “koridora burnumu çıkarsam cep telefonuyla fotoğrafımı çekiyorlar. Ben de böyle kafam sargılı görünmek istemiyorum.”

“Önlem aldıralım” diyoruz. “Uğraşmayın hanımefendi, odacıya bile para verip fotoğrafımı çekerler” diyor.

Kamer Genç’i hayatta tutan, işte bu heyecan. Beyin ameliyatı bile onu durdurmayı başaramıyor.

Sevenlerine not: Merak etmeyin her şey yolunda. Bugün (pazartesi) ya da yarın taburcu olacak.

Biz de onun muhalefetini izlemeye ve desteklemeye devam edeceğiz.

AKLIMDA KALAN

Kurutulmuş insan etleri sergisi: İstanbul’da bir sergi var. Bağışlanan kadavraları özel bir teknikle dondurup koleksiyon yapmışlar. İnsan eti kurutması bir tür. Mezarlarında yatması gereken bedenler karşınızda size bakıyor. Korku filmi gibi. Ancak aklımda kalan kısmı o korkutucu ve ürkütücü yanı değil. İnsan bedenlerinin, deri ortadan kalktığında bir kemik ve kas yığını olarak birbirlerinin aynısı olması. Tüm rekabet ilişkilerinin, eşitsiz ve dengesizliklerin, güzellik ve çirkinliklerin ne kadar saçma olduğunu hatırlatıyor bu sergi. İnce bir örtü kalktığında birbirimizin aynısıyız aslında. Bu kadar hengame ne saçma diyesi geliyor insanın. Kendisini abartanların mutlaka bu sergiyi gezmesi ve deri altıyla yüzleşmesi gerekiyor.