Nuran YILDIZ

KÜRSÜDEKİ DEĞİŞİM…

----- 16.06.2010 - 00:01 -----

Her salı yaptığımı yaptım dün. Geçtim TBMM Tv’nin önüne, grup konuşmalarını dinlemeye başladım.

Önce MHP Genel Başkanı konuştu. Sonra AKP Genel Başkanı. Sonra BDP Genel Başkanı. Sonra da CHP Genel Başkanı konuştu.

Saatte değişiklik yok. Sıralama aynı. Her şey aynı ama bir şey değişik. Ne? Düşündüm. Düşündüm. Buldum!

Eskiden MHP Genel Başkanı Bahçeli, sürekli AKP Genel Başkanı Erdoğan’a laf yetiştirirdi. Artık yapmıyor. Partisinin hassas olduğu konular üzerinde duruyordu.

BDP bildiğiniz gibiydi.

CHP’de zaten lider değiştiği için üslup tamamıyla değişti.

Ne olduysa o değişimle oldu.

Değişim CHP’de ama değişimin etkisi AKP’deydi. AKP Genel Başkanı kendisini dev aynasında görmüyordu ilk kez. Uzun uzun böbürlenmedi bu salı.

AKP Genel Başkanı grup kürsüsünde, son sekiz yıl içerisinde ilk kez savunmaya geçiyordu.

Kılıçdaroğlu’nun gördüğü ilgiden rahatsız olmuş ki, “Bizi de halk seviyor, bize de balkonlarda el sallanıyor,” diyerek başladı konuşmasına.

Bu ülkede şehitler olduğundan söz etti, terör örgütüne esti, kükredi.

“Güneydoğu’ya yatırım yapılmadı ama sorun bakalım neden yapılmadı?” dedi. Terör varmış da ondan.

“Sekiz yıldır orada ne yapıyordunuz?” diye soran olmadı.

“Evet, terör olayları arttı ama zaten her yıl baharda böyle oluyordu, biz mi suçluyuz?” dedi. Savunmaya bakın.

Sekiz yıl… Sekiz bahar… Hani açılım olacak sorun çözülecekti?

CHP’nin Genel Başkanı değişti.

Türkiye’de siyasetin pratiği değişti…

Her salı yaptığımı yaptım dün. Geçtim TBMM Tv’nin önüne grup konuşmalarını dinlemeye başladım.

Eskisi gibi değildi.

MUHABİR BEHZAT’IN ARDINDAN…

Ölüm haberleri iki sözcüktür: Ad ve eylem.

Gerisi laf-ı güzaf.

Behzat öldü.

Muhabir. 42 yaşında. İki küçük çocuğu var. Kafama çarpan sözcükler bunlar.

Kafama çarpan görüntüler de var.

Önceki ay beraber Kızılcahamam’daydık. Ankara Üniversitesi’nin yerel kalkınma projelerinden birinin tanıtım gezisiydi.

Fotoğraf makinesi elinde çekiyor, notlar alıyor, işini yapıyordu. Sadece işini.

“Ruhum muhabir” der gibiydi. Aklımda öyle kalmıştı.

Çokça fotoğraflarımızı çekmişti. Rektörlükteki asistanım Hayret’i aramış, benim telefonumu istemişti. “Onda yok mu?” demiştim. Herkeste var, onda niye yoktu ki?

E-posta adresimi Hayret’ten alabilir, fotoğrafları ona gönderebilirdi. O bana göndermek istemişti. Benimle konuşmak istemişti. Aramadı. Lanet olsun! Yapmak istediğimiz her şeyi anında yapmak zorunda mıyız ensemizdeki bu ölüm yüzünden?

Aranmamış bir telefon duruyor şimdi boşlukta.

Hayret’in, en yakın dostum Gözde’nin dillerinden düşürmedikleri Behzat.

“Şöyle bir haber var gazetecilere verelim” dediğimde duyduğum ilk cümle “Behzat’ı arayalım” olurdu. Behzat’ın işi haberdi.

Behzat her zaman, her yerde, hep muhabirdi.

Önceki ay Kızılcahamam’daydık. Geçen ay CHP Kurultayı’nda karşılaştık.

Yine aynıydı Behzat. Kümeleşmiyor, gruplaşmıyordu. Boynunda fotoğraf makinesi, elinde laptop haber geçiyordu.

Behzat öldü.

Gazeteciliğin muhabirlik ruhunda kocaman bir boşluk, yara açıldı…

Sevenlerinin ve gazetecilerin başı sağ olsun.

AKLIMDA KALAN

“Benimle eski günlerine döner ve adeta yeniden doğarsın” vaadi: Beşiktaş’ın yeni teknik direktörü Schuster, futbolcu Quaresma’yı transfere ikna etmek için böyle demiş. Bu vaat cümlesi, teknik adamın kendine güvenini mi, futbolcuya güvenini mi ifade ediyor? Sanırım her ikisi de. Ne kadar doğru bir duruş. Hoşuma gitti. Eğer kendi birikim ve deneyimlerinize güvendiğiniz kadar karşınızdakine de güveniyorsanız başarılı olursunuz. Çünkü başarı dediğimiz şey tek kişilik değildir benim bildiğim.