Nuran YILDIZ

“ARTIK GÜVENDESİN, KORKMA…”

----- 19.07.2010 - 00:01 -----

Hadi itiraf edelim. İstisnasız hepimiz başlıktaki bu cümleyi duymak istiyoruz: “Artık güvendesin, korkma…”

Bize öyle desin diye AKP’yi iktidara getirdi %47’miz.

Sonuç tam tersi oldu. Kendimizi “korku toplumu”nun bir parçası olarak bulduk.

Gece yarısı, sabaha karşı, uykularımızın en güzel yerinde evlerimiz basıldı. Günler boyu nezarethanelerde tutulduk. Yargılanmadan hapislere atıldık, halâ orada çoğumuz.

“Güven” vermesini beklediğimiz polisler, “güven” verdiğine inandığımız askerleri bir bir gözaltına aldı.

İçimizde, beynimizde “güven” çatışmalarının ortasında kaldık.

Ansızın bir yerde terör baskınına uğradık. Evimize gitmek için bindiğimiz otobüslerde yakıldık.

Nereden geleceğini bilemediğimiz saldırılar altında, sipersiz duruyoruz öylece.

Her an her şey başımıza gelebilir olduk. Sindik. Korktuk. Kapılarımızda yeni kilitlerimiz, yeni sürgülerimiz oldu.

Oysa çok zengin olmak değildi hayalimiz. Kıt kanaat geçinmeye alıştırılmıştık çoktandır.

Bir lokma, bir hırkaya teslim etmiştik itirazlarımızı.

Biz sevilmeyi istemezdik, istemeyiz de “güvende olmayı” istediğimiz kadar…

Gazetede bir haber okuyorum.

Seyir halindeki bir otomobilden bir kadın atlamış. Kadın korkmuş. Ürkmüş. Panikte.

Etrafındaki her şeyi tehdit olarak algılıyor. Kendisine yardım için yaklaşan polislerden kaçmaya çalışıyor. Şokta.

Komiser, kadını sakinleştirmeye çalışıyor. “Artık güvendesin” diyor, “korkma…”

Polisin birkaç tekrarından sonra ancak kadın sakinleşiyor, titremesi azalıyor..

Çoktandır biz de, işte öyle bir otomobile tıkılmış götürülüyoruz. Nereye gidiyoruz, bilmiyoruz. Başımıza ne gelir bilmiyoruz. Birbirimize sokulmak yerine birbirimizden kaçıyoruz hızla giden otomobilin içinde. Sayımız o kadar fazla ki o otomobilden atlayamıyoruz bile.

Oysa biz hepimiz aynı şeyi duymak istiyoruz: “Artık güvendesin, korkma…”

EMPATİ KURAMADIKLARIM LİSTESİ

Bazı insanlar var ki onlarla empati kurmayı beceremiyorum. Becersem;

Mesela, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner’le empati kurmak isterdim. Anayasa değişiklikleri konusunda ülke hop oturup hop kalkarken, “TÜSİAD’ın bu konuda siyasi görüşü yoktur” derken başında bulunduğu kurumu anlamsızlaştırdığını fark etmez mi bir insan anlayabilirdim belki.

Mesela, George Clooney’le empati kurmak isterdim. Milano’da, onu görmek için mahkemeyi basan yüzlerce kadına bakarken aklından ne geçiyordu? Bu kadar talep edilmenin de tiksindirici bir yanı yok muydu?

Mesela, Aydın’da MHP İl binasından pankart indiren polislerle empati kurmak isterdim. “Sen açıldıkça, analarımız ağlıyor” yazan pankart, terörde şehit olan polis analarını da kapsıyor oysa… O pankartı indirirken “Lanet olsun içimdeki görev aşkına” demişler midir içlerinden?

Mesela, Osmanoğlu’lardan birinin cenazesinde toplanan hanedan üyelerinden biriyle empati kurmak isterdim. Büyük büyük dedeleri “Haşmetlim”, “Devletlu padişahımız”, “Efendimiz” hitapları eşliğinde saraylarda keyif etmişken, kendilerinin “Fendi” eşarplar altında sıradanlaşmaları nasıl bir his ola?

Cumhurbaşkanı Gül’le empati kurmak isterdim. YÖK’ün sunduğu listedeki rektörleri atamaktan rahatsız olduğunu belirtip “Onları ben mülakata tabi tutmuyorum, tanımıyorum ki.. Kendi değerlendirmem yok, seçimi YÖK heyeti yapıyor,” derken “İnsanlar bu söylediklerime inanacak kadar aptal olabilir mi?” diye içinden geçirmiş midir?

Ve elbette YÖK Başkanıyla empati kurmak isterdim. Cumhurbaşkanı, rektör atamalarında suçu kendilerine atarken “Bu kadarına da pes” demiş midir?

AKLIMDA KALAN

Tanklar ve Sözcükler’in yeni baskısı: Ben buralarda yokken Tanklar ve Sözcükler’in yeni baskısı kitabevleri raflarında yerini aldı. Böylece size mahçup olmaktan kurtulmuş oldum. Hiç değilse bu kitap için. İlk kitabımı da istiyorsunuz ama bu olanaksız. Çünkü son kitabıma yoğunlaşmak istiyorum fırsat buldukça. Kitaplarımın piyasada bulunmaması nedeniyle bana yazdığınız e-postalar dışında bir de arkadaşlarımın anlattıkları var. Bir arkadaşım, Armada’daki Remzi Kitabevinde kasa yakınlarındaymış. Bir okur kasadaki görevliye “Tanklar ve Sözcükler var mı?” diye sormuş. Kitabın adını duyan bizimki dikkat kesilmiş. Görevli önündeki bilgisayara bakıp “Yok” demiş. Sevgili okur vurgulamak istemiş olmalı ki bu kez “Nuran Yıldız’ın” demiş. Görevli bilgisayarın tuşlarına dokunmuş yine ve yanıtlamış “Yok.” Okur ısrarlı, “Peki Nuran Yıldız’ın hiçbir kitabı da mı yok?” Görevli yeniden aynı işlemi yapıp “Başka da sorma artık” dercesine yanıtlamış;“Hayır, hiçbir kitabı yok.” Arkadaşım o gün, “O ısrarın karşısında neredeyse ‘benimkini vereyim size’ diyecektim. Bir an önce bu kitap raflarda olsun” demişti. Bilmiyorum Remzi’de kitaplarımı soran sevgili okur bu satırları okuyor mu? Okuyorsa ne mutlu bana. Yine de kitaplarımı sorma şeklinden anlıyorum ki üst üste kitaplar yazdığımı düşünüyor olmalı. Oysa el değmemiş konulara el değdirme hevesim yüzünden, sağlam bir içerik oluşturma isteğimden, bir kitabı yazıp bitirmek yıllarımı alıyor. Hele bir de yalnızca kitap yazarak hayatını kazanan biri olmadığım için bu süre çok daha uzun oluyor. İlginize, ısrarınıza teşekkür ederim sevgili okur…