Nuran YILDIZ

OKURLARIM! BENİM OKURLARIM!

----- 24.09.2010 - 00:01 -----

Biliyorum bir zamandır kızıyorsunuz bana. Kırılıyorsunuz. E-postalarınızla sitemler yolluyorsunuz.

Yazılarım aksadı ya ondan.

Soruyorsunuz telaşla “Yoksa hasta mısınız?”

Bin türlü şey geliyor aklınıza. Meraklanıyorsunuz. “Yoğun musunuz?” “Yorgun musunuz?” “Kırgın mısınız?” “Kızgın mısınız?”

Ve en can alıcı yerde yüreğimin tam üzerine basıyorsunuz: “Yapabileceğimiz bir şey var mı?”

Taa ABD’den Kaan “Yazılarınız olmadan buralar çekilmiyor” diyor ya eziliyorum.

Hasta değilim.

Yorgun ya da kırgın değilim. Biliyorsunuz Mustafa Kemal’in “Yorulmamak üzere yola çıkanlar” grubunun üyesiyim.

Ama yoğunum evet, hem de sözcüklerle anlatılamaz şekilde. Sözcükler yaptıklarıma yetişemez.

Şu anda Fakültemdeki derse gitmek üzereyim. Dersten hemen sonra İzmir’e doğru yola çıkacağım. Yarın sabah (cuma) Ankara’dayım. Ve koşarak Türkiye Bilişim Derneği ve Halıcı Yazılım’ın düzenlediği “Facebook, Twitter Ne Alem?” paneline yetişeceğim. (Bu yazıyı perşembeden yazdığımı unutmayın.)

Arada bir yerde yazıyorum yazılarımı, çünkü size daha fazla mahcup olmak istemiyorum.

“Yapabileceğimiz bir şey var mı?” sorunuza gelince… Bir yazar için yapılabilecek en iyi şey onu okumak ve ona katlanmaktır.

Sevgilerimle…

İÇİMDEKİ AYÇA ŞEN…

Ayça Şen Radikal’e veda etmiş. Başlığına da “Çek oradan bir veda daha!” demiş.

Yeni yönetim, Radikal’in yeni çizgisinde yazılar yazmasını ve söyleşiler yapmasını isteyince Ayça Şen “hadi bana eyvallah” diyerek gazeteden ayrılmış.

“Ben” diyor, “gevşek ve geniş bir insanım.” Gazete ise fazla politik. Fazla politik bulduğu ise gazetenin yeni “liberal sol” çizgisi.

Kanımca “liberal sol” fazla politik falan olamaz. Olsa olsa solun ve politikanın sulandırılmış halidir. Aslında tam da kendisini “geniş” olarak tanımlayanlara seslenir.

Ama bir cümlesi var ki vedasında, orada durdum. “Yeni gazetenin heveslerini paylaşamıyorum” cümlesi… Radikal’e veda gerekçesinin özeti.

O satırları okurken içimde bir yerlerde bir Ayça Şen yaşadığını fark ettim.

Beni tanıyanlar bilir, herhalde dünyanın tüm sözcükleri beni tanımlamak için sıralansa içlerinde “gevşek” ve “geniş” sözcüğü yer almaz. İmkan ve ihtimal yoktur.

Ama… O heveslerini paylaşmadıklarımla duraksamaksızın yolları ayırma hali var ya, işte o… Heveslerini paylaşmadığım insanlardan ve ortamlardan sürekli kaçma hali… Bu gerçekten yorucu.

PİŞMANLIK

Sabah’ın adı fazlaca lazım olmayan bir köşe yazarı, Ahmet Hakan hakkında yazdıkları nedeniyle 2 ay 27 gün hapis cezasına çarptırılmış.

Ahmet hakkında yazdığı yazıların arkası kesilmiyordu. Sonunda Ahmet gitti mahkemeye ve kazandı.

Dün konuştuk. “Bu ceza bir yana epeyce yüklü bir tazminat talebim de var, onun karara bağlanmasını bekliyorum” dedi.

Biliyorsunuz, kendini bilmezin biri de beni kalemine doladı. Sabah yataktan ters kalksa köşesine beni koyuyor.

Yine biliyorsunuz kendisini simgesel bir tazminat talebiyle mahkemeye verdim. Ahmet’in hapis cezasıyla sonuçlanan mahkemesini öğrenince aradım avukatımı ve sordum: “Neden biz de hapis cezası talep etmedik?”

İnsan durup dururken kötü olmuyormuş. Birileri kendileriyle mücadele etmek için başka yol bırakmıyor. Ve onlarla anladıkları dilden konuşmak gerekiyor.

AKLIMDA KALAN

Her cümlesinden keyif aldığım bir tartışma programı: Dün akşam. Sky Türk’te. Ekonomi tartışılıyor. İki konuk var. Biri Prof. Dr. Gülten Kazgan. 73 yaşında. İktisat profesörü. Diğeri Korkut Boratav. 65 yaşında. İkisi de genç değiller. Güzel ve yakışıklı değiller. Ve üstelik Gülten Hoca sarışın da değil. Yine de ekrandalar. Bir sevgili televizyoncuya mesaj yazıyorum “Bu durum medya için ne kadar tuhaf görünüyor” içerikli. Yaptığım işleri bırakıyorum, izlemeyi düşündüğüm filmden vazgeçiyorum ve onların karşısına mıhlıyorum kendimi. Nasıl bir lezzet anlatamam. Şimdikiler gibi değiller. Söyledikleri öyle de böyle de yorumlanan, sözü dolandıran türden değil yani. Netler. Ve de öylesine zarifler. “Hanımefendi izin verirse kendisine bir ek yapabilir miyim?” diyor Korkut Hoca. Gülten Hoca da aynı zarafetle sürdürüyor konuşmasını. Nazikler. Ortaya doğru bilgi koymak için birbirlerini tamamlıyorlar. Bilgileri derin. Programın sorumluları “Sizden öğreneceğimiz ne çok şey var” demek zorunda kalıyorlar. Bence öğrenmek için ellerini çabuk tutsalar iyi olur. O özlediğimiz üslubla anlatıyorlar, espri yapıyorlar. Şimdikiler gibi, sığ bilgilerle birbirlerine saldırmıyorlar. Uzun zamandır ülkemin televizyonlarında unutulmuş bir bilgi arayışı ve entelektüel tatmin sağlıyorlar. Demek ki parasızlık Sky Türk’e yaramış diyorum kendi kendime. Ve her iki hocanın da ellerinden öpüyorum yüreğimle…