Nuran YILDIZ

“GÖNDERİRİM!”

----- 06.10.2010 - 00:01 -----

Faruk Süren. Galatasaray’ın efsane günlerinin başkanı. Çoğu Galatasaraylının gönlünün daimi başkanı. Konuşmuş. Uzun uzun konuşmuş.

Sözü dönüp dolaşıp Galatasaray Teknik Direktörü Rijkaard’a getirmiş. “Çözemedim onu” demiş ve eklemiş “Bence futbolu falan çok iyi bilmiyor. Tamam çok iyi oynamış ama bu iyi teknik direktör olacak demek değildir. Futbolcu olduğunuz zaman başka düşünüyorsunuz. Bu tür sporcular bence sanatkârdır. Geliyorsunuz antrenör oluyorsunuz, yönetici sıfatını alıyorsunuz. Dolayısıyla zekânızı kullanmalısınız.”

Faruk Başkan burada dursa iyi, güzel şeyler söylüyor ama durmuyor, devam ediyor: “Ben olsam ona bu kadar kredi tanımam. Hemen gönderirim.”

Beni işte bu üslup delirtiyor: “Gönderirim!” Bu kadar ben merkezli, kolaycı bir tavra tahammülüm zor. O adamı oraya getirenleri, onun çalışma koşullarını belirleyenleri suçlamadan kestirmeden gitme tavrı.

Türk futbolunu ondurmayan bu işte. Sorunların gerçek kaynağına bakıp, çözmek yerine, kolay olanı seçmek. Zayıf halkayı koparmak. Dışarıdan gelene kapıyı göstermek!

Ve hep… Ve hep kendi kuyruğunun peşinde koşan fino misali, dönüp dönüp duruşumuz ondan.

“Gönderirim!” demek kolay. Bir benlik kaybı çünkü, bir üstten bakış. Bir hükümdarlık hissiyatı emaresi…

Ben sevmem. Benim sevdiğim işçiliktir. Kazıcılıktır. Kazırım yüzeyde görünen nedeni dibindekini bulurum, erinmem.

AKLIMDA KALAN

Medya kafayı yemiş düşüncesi: Bence kesinlikle medya kafayı yemiş. Bir paranoya. Bir öküz altında buzağı arama. Bir yitiş. Bir kopuş. Medyamıza liboş entellerimizden hayli bulaşmış. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu Hürriyet’e “Türban ve başörtüsü aynı şey değildir” diyor ve ekliyor: “Türban saçı örter, başörtüsü başı.” Yanlış mı söylüyor? Hayır. İki kavram arasındaki politize olmuş farkın altını çiziyor. Sonra aynı haberin içinde kılık kıyafetin hak ve özgürlüklerle ilgili olduğunu belirtiyor ve özgürlükten yana olduğunu söylüyor. O gün bugündür ayarı bozulmuş, kafası karışmış medya “öyle mi dediydi, böyle mi dediydi” saçmalıklarıyla uğraşıyor. Konu gerçek durumundan başka bir hal alıyor. Şimdi ne yapacaksınız? Ya bu medyayı doktora götürüp tedavi ettireceksiniz ya da ağzınızı açmayacaksınız. İkisi de mümkün mü? Değil. Öyleyse sık tekrarladığım, Aziz Nesin’in sorusunun zamanı: “Du bakali n’olcak?”