Nuran YILDIZ

“STATÜKO”DAN KASIT…

----- 20.10.2010 - 08:00 -----

Artık zamanı. Dillerinin altında gizlediklerini söylemenin zamanı.

Ben ve benim gibi düşünenlere söyledikleri söz, yapıştırdıkları etiket, yaptıkları hakaretti “statükocu”luk.

Her defasında düşünmeden edemezdim, benim kadar değişimden yana olan fazlaca insan olmadığı halde… Öğrencilerine “Değişmeden siz, dünyayı da değiştiremezsiniz” diyen biriyken… Neden “statükocu” dediklerin anlamazdım.

Kemalizm gibi değişimci ve devrimci bir ideolojiyi, “aydınımsı”ların da katkısıyla “statükocu” bulmaları da tuhaftı.

Biz, bu ülkeye demokrasi, hak ve özgürlükler getiren düşüncenin savunucuları nasıl olmuştu da “statükocu” bulunmuştuk?

Yanıtı, Anayasa Mahkemesi’nin hukukçu olmayan başkanının imbiksiz konuşmasında duruyor: “Değişime karşı çıkan, çağın nabzını tutamayan, statükonun kibirli mensupları artık halkı ikna edememektedir.”

Başkanın kastettiği “statükonun mensupları”ndan biri benim. Kibirli miyim? Sanmam. Özünde yabancısı oldukları “hak”, “özgürlük”, “demokrasi” gibi kavramları ambalaj gibi kullanmanın ötesine geçemeyenlerin sığlığına baktıkça kibirsiz olmak da pek olası değil ama yine de kibirli değilim.

Anayasa Mahkemesi’nin hukukçu olmayan başkanının statükodan kasttettiği de net olarak ortaya çıkıyor. Bakınız:

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Birinci Kısım, Genel Esaslar başlığının ilk üç maddesi şöyledir:

“I. Devletin şekli
MADDE 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.

II. Cumhuriyetin nitelikleri
MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

III. Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, millî marşı ve başkenti
MADDE 3- Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.
Millî marşı “İstiklal Marşı”dır.
Başkenti Ankara’dır.”

Sevgili okur, buraya kadar bir sorun yok. Sorun 4. Madde’de:

“IV. Değiştirilemeyecek hükümler
MADDE 4- Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”

Yani…

“Statüko”, Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde “süregelen düzenin korunması durumu” olarak tanımlanıyor.

Anayasanın 4. Maddesi ne diyor? İlk üç maddenin değiştirilemez olduğunu.

İlk üç madde değiştirilemez görüşünü savunan herkes “statükonun kibirli mensupları” oluyor. Üstelik bu hükmü Anayasal düzene uygunluğun garantisi olan Anayasa Mahkemesi Başkanı veriyor.

Böyle olunca, ben “statükonun mensubuyum,” hiç sakıncası yok. Ancak kibirli olduğumu kabul edemem.

KOLEKSİYONCU…

Son yıllarda yaşadıklarımızı en iyi anlatan cümleyi Doğan Haber Ajansı’nın Müdürü Uğur Cebeci söyledi.

Cebeci, Hanefi Avcı’nın dinlediği iddia edilen ses kayıtları için geldiği savcılıktan çıkarken, gazetecilere kasetlerin Avcı’ya ait olduğuna inanmadığını belirten ifadelerden sonra şöyle diyor: “Zannediyorum bir koleksiyoncu var, meraklı.”

Koleksiyoncu sözcüğü bana hep “Testere” filminin yönetmeni tarafından çekilmiş olan dehşetli bir korku filmini anımsatır. Anımsadıkça da tüylerim ürperir…

FACEBOOK’TA TOPLANMIŞIZ…

Bilen bilir facebook, twitter’la işim olmaz. Ben oralarda yokum. Yokum ama grubum var!(mış.)

Okurlarım toplanmış, Facebook’ta “Nuran Yıldız Grubu” kurmuşlar. Bu eski haber. Yeni olan oradan bana mesaj yazıyor olmaları. Sanki buradan yazamıyorlarmış gibi.

Ben de “facebook’unuz varsa ödünç alabilir miyim?” diyerek, üye arkadaşlarımın sayfasından girip orada neler oluyor bakıyorum arada bir.

Bir star değilim, ünlü hiç değilim. Yine de bana göre fazla sayıda üye var grupta. Orada olan herkese teşekkür ederim, iyi ki varsınız…

AKLIMDA KALAN

Galatasaray’ın iletişiminin dökülüşünün kanıtı: Arda konusunu yazmayacağım. Ne ağzından çıkan ağır ifadeleri ne de genç bir adamın gözlerinden dökülen yaşları. Devamlı okurlar bu konudaki düşüncelerimi ezberlemiştir. Arda’nın durumu, haklı çıkışımın üzücü bir kanıtı. Bir başka kanıtı daha oldu Galatasaray’ın iletişiminin zavallı halinin. Ne yazık. Aklı evvelin biri, “Galatasaray 105 yaşında olduğuna göre 105 yaşındaki nineyi maça getirelim” demiş olmalı. Bu parlak (!) fikri nedeniyle de alkışlanmıştır kesin. Artvin’den Fatma Nineciği, onca yolda çektiği eziyeti umursamayıp maça getirmişler. Yaşlı, yürüyemez, bakıma muhtaç bir ninecik. İnsan ister istemez “Galatasaray’ın yardıma muhtaç durumunu özetler gibi” diye düşünmeden edemiyor. Bu kadar kötü bir imaj eşleşmesi. Umursadığım Galasaray’ın yaşlanmış, çaresiz imajı değil. Yönetimin insani duyguları es geçmesi. Hadi diyelim bu yaşta birini maça getirmeye kalktınız. Onca yola çıkardınız. Hiç değilse bir tekerlekli sandalyeye oturtmak da mı aklınıza gelmedi? Devlet korumasında olması, özen gösterilmesi gereken yaştaki bir insana yapılan eziyet unutulur gibi değil… Sahada o nineciği sürükleyen görevlinin Fatma Ninenin kolunu sıkışını gördünüz mü peki? Dokunsanız kırılacak kadar incelmiş kemikleri nasıl sıkıyordu, dehşete düştüm. Utanç vericiydi. Galatasaray bin tane gol yese bu kadar aşağılayıcı olamazdı.