Nuran YILDIZ

SİZ UYURKEN, SAÇLARIMIZ ÖRTÜYOR ÜSTÜNÜZÜ PAŞAM…

----- 10.11.2010 - 00:01 -----

Paşam…

İçimde boğulan sözcüklerin zehriyle kendimi büyük bir kitabevine atmıştım. Dün… Öylesine…

Gözüm bir kitabın kapağına takıldı kaldı, başka raflar, başka kitaplar yokmuş gibi: Beni İki Kadın Çok Sevdi… Yazarı Oğuz Akay.

Latife Hanım ve Fikriye için söylediğiniz sözleri alıp kitabın kapağına koymuşlar…

Bir hüzün bastı içimi, dokunsalar ağlayacaktım. Çocuk küskünlüğünde kapadım gözlerimi. Sitem kirpiklerimin arasında kaldı.

Fikriniz sorulsaydı, izin vermezdiniz bu sözlerin kitap kapağında yüreğimize vurmasına. Bir dosta, belli ki efkârlı bir anınızda, içiniz cızz ederek belki, yalnızca dertleşmek için (sigaranızdan da derince içinize çekmiş misinizdir acaba?), yüzleşmek için kendinizle… Fısıldar gibi söylemişsinizdir. Bir dosta…

Bir kitap kapağında görmek istemezdiniz sözlerinizi, biliyorum. Sizi seven tüm kadınların yüreği burulsun istemezdiniz… Buruldu benim yüreğim dün… Yıllar öncesinden terk edilmiş çok sevmiş bir kadın gibi omuzlarım düştü…

Kıskandım… Sizi iki kadının sevdiği doğru değil, en az üç kadındır o, iki değil. Ben neredeyim, iki kadın çok sevdiyse sizi?

Arkadaşımı dürtüp kitabı gösterdim. “O’nu seven tüm kadınların yüreğine çizik atmak gibi…” dedim.

Biz kadınlar sizi çok sevdik Paşam. Üzerimizden karanlıkları çekip aldığınız için. Başımızı dik, duruşumuzu onurlu, yaşamımızı meydan okuyucu kıldığınız için biz tüm kadınlar sizi çok sevdik.

Bin türlü sevginin bir kasede çırpılması gibi, binlerce sevgi türünden oluşur bizim size olan sevgimiz. Tüm kapları doldurur gibi bir pınarın tek gözünden.

Sarı saçlarına bakıp bir çocuğu sever gibi sevdik sizi. Bin yıllardan beklenmiş, bin acılarla doğurulmuş üzerine titrenen bir çocuğu sever gibi sevdik… Çok sevdik.

Zihnimizi durultan, yüreğimizde güç, kanatlarımızın altında rüzgar olan “gözleri çakmak çakmak” bir kahramanı sevdik biz.

Yalnız ve mağrur. Yalnız ve güçlü. Yalnız ve kararlı. Yalnız ve şefkate ihtiyaç duyan bir devi sever gibi sevdik biz.

Yüreğinden geçen aşkları hep yarım bırakmış adamı, bir kadının şefkatli kucağında dinlendirmek istediğimiz bir adamı sever gibi sevdik sizi…

Çok sevdik biz sizi. Yalnızca iki kadın değil, biz hepimiz… Yüreklerimizden yaptığımız, saçlarımızla örttüğümüz bir yatakta uyuyorsunuz Paşam.

Rahat ve müsterih uyuyunuz.

AKLIMDA KALAN

Siyah-beyaz bir fotoğraf: Bir kanepeye uzanmış. Bir eli karnının üzerinde. Bir elini başının arkasına atmış. Gözleri kapalı. Uyuyor mu, düşünüyor mu belli değil. Bir öğleden sonra uykusu belli ki. Yüzüne gün ışığı vurmuş hafiften. Bir sorun var ama bu siyah-beyaz fotoğrafta, görüyorum. Karnı hafiften şişmiş. Yıl 1938, Kasım ayına az zaman kala çekilmiş. Düşünmüyor, uyuyor demek ki. Uyumasa bu fotoğrafı çektirmez biliyorum. Hasta görüntülenmek istemez çünkü. Şimdi bile politikacılara anlatma güçlüğü çektiğimiz fotoğrafın önemini O, 80-90 yıl önce biliyormuş. Yüksek lisans öğrencilerime bir araştırma yaptırmıştım iki yıl önce. 1500 Mustafa Kemal fotoğrafı üzerinden liderlik ipuçlarını incelemiştik. Herkese şefkatle bakıyor, kimseyle sarmaş dolaş olmuyordu. Öyle bir mesafe hissediliyordu ki etrafında, üstünlüğünü baştan kabul ediliyor. Hep delici ve kararlı bakıyor. Hep dimdik duruyor. Hep dikkat kesiliyor dinlerken. Ve hep efsane aktörlerden daha şık giyiniyor. Tüm bunlar nasıl oluyor da oluyor? Aklım almıyor.