Nuran YILDIZ

BİZ BAYRAMLAŞTIK SANIRKEN…

----- 22.11.2010 - 00:01 -----

Sanırım duymayan kalmadı. Biz CHP heyeti olarak AKP heyeti ile bayramlaştık sanırken, meğer dedikoduya da malzeme olmuşuz.

Bayramın ikinci günü. CHP Genel Başkan Yardımcıları İsa Gök ve İzzet Çetin’le ben, birimizde çiçek, birimizde çikolata partilerle bayramlaşmak için yollara düştük.

Çünkü görev görevdir, biz böyle gördük.

Onca bayram, çok yakın akraba ve dostlar dışında kimseyle bayramlaşmamış olan ben, yeni bir deneyimi hayatımın duvarına post-it misali yapıştırmaya heveslenmişken…

Hiçbir tatil, hiçbir bayram kot pantolon dışında bir şeyin içine girmemiş ben, bayramlık misali etek-ceket donanmış olarak iki şık beyle birlikte AKP’nin kapısına varmışken…

Kamera, fotoğraf makinesi ve gazeteci kalabalığı önünde kibar kibar iyi dileklerimizi iletip bayramlaştık sanırken…

Meğer ev sahiplerinin dedikodu keyfine de meze oluvermişiz. Görevimizi yerine getirmenin haklı huzuruyla AKP’den ayrılır ayrılmaz başlamışlar bizi çekiştirmeye…

Hadi beni çekiştirseler anlarım. “O ne biçim etekti öyle, koskoca Hükümet partisine bayramlaşmaya o boyda etekle gelinir mi?” deseler anlarım.

İsa Gök’ü ya da İzzet Çetin’i “Canım bayramda da muhalefet yapılır mı?” diye çekiştirseler anlarım.

İsmiyle, cismiyle karşılarında duran bizleri değil, bir tüzel kişilik olan CHP’yi eleştiriyorlar.

Hadi o da olur diyelim. Arkamızdan ettikleri lafa bakın: “Bunlar oruç falan da tutmazlar!”

Tutarım, tutmam bu benim bileceğim iş. İyi de, bayram da Şeker Bayramı değil! Hadi “Bunlar kurban falan da kesmezler” deseler anlarım.

Arkalarından konuşmak gibi olmasın ama ben bu arkadaşların halet-i ruhiyesini anlamış değilim!

OKURLARIMA NOT:

Talat Atilla, köşesinde bana dair bir not düşmüş. “Eski Genelkurmay Başkanının danışmanı yeni CHP’nin PM üyesi Nuran Yıldız”ın BDP ziyaretine dikkat çekmiş.

Talat Atila beni oldum olası sevmez, neden bilmem. İnsanlar hiç değilse sevgi konusunda özgür olsunlar istediğimden dönüp de “Neden beni sevmiyorsun?” da demem.

Sevmeyebilir. Ama yukarıda dikkat çektiği notu iki açıdan çok önemli;

Bir, medyanın tuhaf yapısı açısından. İçlerinden biri bir şey uyduruyor, diğerleri onu gerçek kabul edip üzerine atlıyor ve sonra içlerinden birinin uydurduğunu hepsi birden kabul edip üzerine analizler yapıyor.

Yeniden aynı konuya dönmek istemezdim ama, Talat’ın hatırına döneyim. Cemaat medyasının uydurduğu “danışmanlık” durumum var ya, eğer gerçek olsaydı Sayın Başbuğ’un medyayı o kadar ciddiye alması da mümkün olmazdı. Kaldı ki İlker Başbuğ’un askeri tarihte, en saygın Genelkurmay Başkanları arasındaki yerini alacağından zerre kuşkum da yoktur.

Gelelim ikinci açıya. Evet, CHP Genel Başkan yardımcılarıyla BDP’yi ziyarete gittim. Çünkü CHP Genel Başkanı ya da Genel Sekreteri bir görev verdiyse o görevi yerine getirmek parti disiplinin bir gereğidir. Eğer bir siyasi partide, parti disiplinine uyulmazsa o partinin kanarya sevenler cemiyetinden farkı olmaz. Bu bilgi, “Siyaset Bilimine Giriş” derslerindeki en basit bilgilerindendir.

AKLIMDA KALAN

Okurlarımın Yılmaz Güney-Ahmet Kaya sorusu: Sormuşlar: “Kılıçdaroğlu’nun Paris’te Yılmaz Güney’in ve Ahmet Kaya’nın mezarına gitmesi doğru mu?” Yanıtım “Doğru elbette” oldu. (Ki hemen not düşeyim bu ziyaret fikri bana ait değildir.) Bu yanıta şaşıracaklarını bile bile. Ulusalcıyım ya, benden esneme beklemiyorlar. Elbette ulusalcı değerlerimde esnemem. Mümkün değil. Her şeyin olur, ulusalcı değerlerin light’lığı olmaz! Ancak değerlerimdeki bu esneksizlik hoşgörüsüz olmayı da gerektirmez. “Doğru elbette” yanıtıma şu eklemeyi de yaptım: “Baksanıza iktidardaki adama, bizim olan tüm değerleri kullanıyor. Bir bakıyorsunuz Nazım’dan dizeler okuyor, bir bakıyorsunuz Aziz Nesin’i rahmetle anıyor…” Diyeceğim o ki sevgili okurlar, elbette ulusal değerlerimizde esnemeyi kabul etmemiz beklenemez. Ama bizim gibi düşünmeyenlere hoşgörüsüz olmak da bize yakışmaz. Mustafa Kemal ne diyor: “Başkalarının fikirlerini değiştirebiliriz ama bunu bir koşulla, onları anlama koşuluyla yapabiliriz…” Anlaştık mı:))