Nuran YILDIZ

BAŞBAKANIN DİLİNİN ALTINDAKİ…

----- 13.12.2010 - 00:01 -----

Başbakanın bir alışkanlığı var. Daha doğrusu bir yöntemi. Hep yapıyor. Bilerek. Hepimizi de saf yerine koyarak üstelik.

Normal bir konuşmasının içine “kodlu cümleler” gömüyor. Sözcükler bir tür kod’lardır biliyorsunuz. O kod’lar mesajları alanlar tarafından açılır. Mesajı verenlerle hedef kitlenin alanları ortaksa, o kod’lar fazlaca anlam kaymasına uğramadan yerini bulur.

O anlam çerçevesi içinde olmayanlar sözcükleri birincil anlamıyla okurlarken, o çerçevenin içinde olanlar alt anlamları okurlar.

Başbakan da öyle yapıyor. Genel hedef kitle içerisinde özel bir alt gruba, mutlaka onların açabileceği mesajlar gönderiyor.

Çoğu konuşmasında örtülü göndermelerde bulunuyor. Mesela “Bizi yolumuzdan kimse döndüremez” diyor.

Mesela “Başlangıçta ne diyorsak bugün de o noktadayız” diyor.

Evvelki gün de yine öyle yaptı. “Ok yaydan fırladı inşallah hedefine ulaşacak” dedi.

Konuşmaya gömülü cümle içinde, cümleye gömülü “okun yaydan fırlaması” ve “hedefe ulaşacak” teminatı gideceği yeri bulmuş olsa gerek.

Belki de ben fazlaca kötü niyetliyim. Elbette dileğim, bu analizde haksız çıkmaktır.

ANKARA AVRUPA KENTİYMİŞ…

Geçen hafta gördüm. New York, Boston, Detroit, Chicago rengarenk ışıklarla boyanmıştı. Baktığım her yer ışıl ışıldı.

O kentlerin sokaklarında yürürken öyle bir manzaranın içinden geçiyor gibi oluyordunuz ki içinizi çocuksu bir keyif ve neşe kaplıyordu.

Ruhunuz ne kadar yorgun olursa olsun, ışıltılı atmosfer gözlerinizden enerji dolduruyordu.

Özellikle Detroit’te kocaman bir cadde, yerel yönetimin çıkardığı bir kararla ışıklara boğulmuştu. Caddenin iki tarafındaki tüm binalar sahipleri tarafından duvarlarını ve çatılarını minik ampullerle ışıklara boyanmıştı.

O caddeden geçerken bir masalın kahramanı oluyordunuz.

Bir kentin üç önemli niteliği vardır; Yüksek binalar, ışıklar ve büyük meydanlar. Kapayın gözlerinizi bir kent düşünün, aklınıza bu üçü gelir.

Ankara’da yüksek binalar var yalnızca. Işık yok. Meydan zaten yok, tıklım tepiş yaşıyoruz.

Büyükşehir Belediyesi’nden Ankara’yı modern bir başkent yapmasını istemekten vazgeçeli çok oldu. Kimi esnaf kendi işini kendi görürcesine binalarının dışını ışıklarla süslemişti. Olmayan coşkumuzu oldurmak için.

Tunalı Hilmi Caddesi, Bahçelievler 4. Cadde esnafı kapılarının önünü süslemeye başlamışlardı...

Derken… Büyükşehir zabıtaları, başka işleri yokmuş gibi esnafın kapısında bittiler, “üç gün içinde bu süsleri ya siz sökersiniz ya da biz gelip sökeriz” dediler…

Ankara polisinin “Çocuklarınızla içkili lokantada yemeğe gidemezsiniz, yasak” demesi gibi…

Ankara Avrupa kenti seçildi demişlerdi, kesin dalga geçiyorlar bizimle…

AKLIMDA KALAN

Eğitimin önemi: Bu konuda o kadar çok insan o kadar çok şey söyledi ve söylüyor ki, halâ eğitimin önemiyle ilgili aklımda bir şey kalması sizi şaşırtabilir. Oysa Internet konusunda (bugünün ve geleceğin medyası) konferanslar veren Howard Rheingold’un bir saptaması oldukça ilgimi çekti. O kadar ki “Haftanın Dersi”ne bile koyabilirdim ama bu hafta orayı Hagi’ye ayırdım. Rheingold sanal cemaatlerden bir sonraki adımın “eğitim” olduğunu belirtiyor ve şöyle diyor: “Bin yıl öncesinden bir doktor veya savaşçıyı alın ve bugünün ameliyathanesine veya savaş meydanına koyun. Kaybolurlar. Ama bin yıl öncesinden bir profesörü bugünün sınıflarından birine koyun, nerede duracağını ve ne yapacağını bilir. Dünyadaki en değerli şeyden, dünya üzerindeki tüm insanların zihninden faydalanabilmeliyiz. Tuğla ve sıvadan yapılmış bir okula gitme imkanı olmayanlara cep telefonuyla ulaşabilmeliyiz. Geleneksel eğitimi reformdan geçirmeliyiz.” Nasıl aklımda kalmasın?