Nuran YILDIZ

BECERİNİZ VARSA İHTİMAL VARDIR!

----- 27.12.2010 - 00:01 -----

Başlığa bakıp da insan kaynakları ya da iş hayatında ayakta kalma yolları üzerine yazacağımı sanıyorsanız, büyük yanılgı içindesiniz.

Başlıkta seksten söz ediyorum ben! Nasıl mı? Şöyle;

Geçen hafta iyi bildiğim bir reklam bilgisini test edip onayladım: Gerçekten de seks sattırıyor!

Önce kendi dersimdeki öğrencilerim, sonra ODTÜ’deki konferansımdaki dinleyiciler, seks ve Türkiye ile ilgili bir tespitime benzer tepki verdiler. Güldüler.

Hadi benimkiler iletişim öğrencileri, dalga geçmeye daha yatkınlar diyelim peki ODTÜ’dekiler? Tarih, iktisat, bilgisayar mühendisliği bölümlerinde okuyanlar, hatta petrol mühendisliği okuyanlar da güldüler.

Öğrencilerimden biri (adı Simge olanı) Cem Yılmaz’ın “Marka Konferansı” söyleşindeki sözlerini anımsattı. Hani Cmylmz, sürekli siyah giymesinin nedenini, izleyicinin dikkatinin ellerine ve yüz mimiklerine odaklanmasını sağlamak için olduğuyla ilgili sözleri…

Orada dursa iyi ama durmuyor Simge, devam ediyor: “Cem Yılmaz haklıymış şimdi daha iyi anladım” diyor, “Sizin de kolyeniz o kadar dikkatimi çekiyor ki, söylediklerinizden ziyade kolyenize bakıyorum!”

Kolyem aman aman bir şey değil aslında, o gün ben de Cem’vari bir siyahlık içinde olduğumdan kolye ister istemez görünüyor.

Artık her hocadan stand up yapması beklendiğinden, konunun Cem Yılmaz’dan girip benden çıkması garip ama değil. Hocanın neyi ne kadar bildiği kimin umuru, sahnesi iyi mi önemli olan o, durumundayız bir zamandır.

Simge’yi onaylayanlar sayıca fazla olunca “Benim o söyleşide adamın başka bir sözü dikkatimi çekmişti” diyorum ve seks kasetinin çıkması olasılığı üzerine verdiği muhteşem sevimli yanıtını hatırlatıyorum: “Benim de seks kasetim çıkabilir, hazırlıklıyım. Seks kasetinden ziyade içeriği önemli. İzleyenler ‘vay be ne iş çıkarıyor’ desinler!”

Sonra ekliyorum: “Adam haklı. Bu ülkede seks yapabilme becerisi olan herkesin, kasetinin de çıkabilme ihtimali vardır!”

“Seks yapabilme becerisi”yle “kasetinin çıkabilme olasılığı” arasında kurduğum soğuk ve somut ilişki cümlesinde bizim öğrenciler basıyor kahkahayı.

Ertesi gün ODTÜ’deki konuşmam sırasında bir önceki gün derste olanı örnek olarak anlatıyorum. Herkes yine gülmekte. Böylece konuşma ders havasından çıkıp acemice bir stand up teşebbüsüne dönüşüveriyor.

Oysa ciddi şeylerdi söylediklerim! Çok ciddi…

Sanırım biz toplumca, ruhlarımızın ipini koparmış durumdayız. Aklımıza mukayyet olma sınırını da geçmişiz.

Ya da bu kadar vahim bir durum bile işin içine seks girince eğlenceli bir hal alabiliyor…

Bu arada kendi öğrencilerimin dikkatine sunmak isterim, hani o “Acaba bugün bana bir şey sorar mı?” gerilimiyle geldiğiniz derslerim var ya, hani iki ayağınız ileri bir ayağınız geri giderek geldiğiniz dersler? “İletişim’deki derslerinizi gelip takip edebilir miyiz?” diyen ODTÜ’lü öğrenciler tarafından hayli talep görüyor haberiniz olsun.

Sonuç bir: Seks yapma, kasetin de çıkmasın!
Sonuç iki: Bilmezseniz hocanızın kıymetini, bilirler hocanızın kıymetini…

“CANLI PARA”, TIN TIN YARIŞMACI

Show Tv’de bir yarışma var: “Canlı Para.” Yakalayınca izliyorum. İtiraf edeyim izlememin yarışmayla değil, sunucuyla ilgisi var. Oyunculuğunu beğenmediğim Engin Altan Düzyatan’ın sunuş tarzı hoşuma gidiyor. Mesafesi, duruşu…

Yarışmadan önce yarışmacılar çeşitli sınavlardan geçiyorlar. Sonunda da bir mülakatla yarışma hakkı elde edebiliyorlar.

Buradan bakınca sanıyorsunuz ki ordünaryüs profesör klasında yarışmacılar göreceğiz. Elemeler pek ince elemece ya. Bekliyoruz. Daha doğrusu sunucunun tarzına bakmaktan beklemekle ilgilenmiyoruz.

Özenli seçimlerden sonra programda durum şu: Soru: “Muhammed Ali hangi alanın sporcusudur?”

Şıklar şöyle: Boks, golf, basketbol, yüzme.

Stüdyodaki iki kadın yarışmacıda derin bir düşünme pozisyonu. Kıvranan bir beden dili. Sonra sanırım “Basketbol” şıkkında karar kılıyorlar. Artık orasını net hatırlamıyorum. Sunucunun tarzına bakmaktan değil, durumun abukluğuna takılmaktan.

Sunucu soruyor: “Emin misiniz?”

Yarışmacılardan biri “Eminim” diyor, “Çünkü benim eşim bokscu o nedenle Muhammed Ali bokscu olsa bilirdim.” Kocası boksör değil, bokscu dikkatinizi çekerim.

Meğer o mülakatlar, seçmeler zeka küpleri aramaktan değil, izleyiciyi ekran başında tutabilecek saçmalıkları sergileyenleri bulmak içinmiş. Ödül 1 milyon TL olunca, aksi de düşünülemez zaten…

AKLIMDA KALAN

Tanınmakla şöhret olmak arasındaki fark: Çoğunlukla bu iki kavramı karıştırırız. Karıştırmayanlar da var, Cem Adrian gibi. Adrian müzik dünyasında bir şöhret. Gazetecinin “Tanınmaktan sıkıldığın oluyor mu?” sorusuna “Neyse ki çok tanınmıyorum” yanıtını veriyor ve ekliyor: “Cem Adrian ismini bilen bir çok insan bile beni yolda gördüğünde tanımıyor. Çünkü o kadar çok gündemde değilim. Bu yüzden mutluyum. Tanınmak sıkıcı bir durum. Çok tanınmaya bazı insanlar bayılıyor. Aslında o kadar saçma ki, bir işe yaramıyor. Sadece hareket özgürlüğünüzü kısıtlıyor. Sokakta yürürken üç kişinin durdurması ve moraliniz en bozuk olduğu anda bile gülümsemek, sempatik olmaya çalışmak hoş değil. Tanınmak yerine sevilmeyi tercih ederim.” Doğru söz aklımda kalıyor.