Nuran YILDIZ

WIKILEAKS’IN SUYUNU ÇIKARMAK…

----- 03.01.2011 - 03:01 -----

Büyük ilgi görüyor. Her ülkeden her kesimden destek buluyor.

WikiLeaks.

Kurucusu Assange, yeni zamanların yeni kahramanı oluyor. Bir tür anti-kahraman da denebilir aslında.

Devlet sırlarını açık ediyor.

Ülkeler arasındaki kirli ilişkileri, gizli ilişkileri deşifre ediyor. (Gizli ilişkilerin hepsi kirli midir? Sorusu geliyor akla.)

İnsanlar çoğu cümlenin başına “WikiLeaks’de belgesi var” ibaresi eklemeye başladı çoktandır.

İşte sorun da oradan çıkmaya başladı.

Yeni medya olanakları/ortamları her tür veriyi bilgiymiş gibi sisteme sokmanın kolaylaştırıcısı oldu. Sonuçta da “Ne doğru, ne değil” sorularından daha önemli durumlar oluşmaya başladı.

Her tür veri (enformasyon), bilgi (knowledge) muamelesi görür oldu, bu bir.

Karambolden yararlanıp hiç olmayan bilgiler üretilerek, “WikiLeaks” etiketiyle piyasaya sunulmaya başladı, bu da iki.

Ergenekon sürecinin geleneksel medyada, doğru olmayan bilgi bombardımanıyla kamuoyunu abondone etme işleyişinin bir benzeri Internet üzerinden Wikileaks yoluyla yürümeye başladı. Çoğu zaman daha sinsice üstelik.

Elbette bilgiye ulaşım önemli. Elbette kirli ilişkilerin açık edilmesi önemli. İyi de bu iki önemli durum arasında kaybolan, akla gelmeyen “bilinçli insan” nerede?

Çıkın, sorun önünüze gelene “Bilgi nedir?”, yanıt verebilecek kaç kişi bulabilirsiniz?

“Bilgi”nin ne olduğunu bilmeyen insanlar, gerçek bilgiyi bilgi olmayandan nasıl ayırabilecek?

Kendi süzgeçlerini nasıl oluşturabilecek?

İnsanın o bilinç düzeyine gelebilmesi için daha epeyce canlar yanacak gibi görünüyor.

“Alternatif Bilişim” adıyla örgütlenen gençler yeni Assange’lara destek vereceklermiş. Bir yanınızla onları desteklemek istiyorsunuz. Devletlerin insanlarla ilgili kararlarında gizli olan bir şey kalmasın.

Bir yanınızla tehlikeli buluyorsunuz. Bulmak zorundasınız. Şimdi ölümler medya üzerinden hem de herkesin gözleri önünde gerçekleşiyor. Bireyler, gerçekliği tartışılır bilgilerle kamusal ortamda imha ediliyorlar.

Oysa insanın olguya, olaya, tanıma ait bilgiyi sınayacak, kanıtını arayacak kadar zaman bulması gerekecek. Ayıklamasını yapması gerekecek.

Yani “bilgi” olarak kendisine sunulacak şeyden önce şüphe edecek, sonra test edecek, kanıt bulacak, daha sonra karar verecek. Bu süreç hem “yüksek bilinç” hem de “epey zaman” demek olduğundan hiç gerçekleşmeyecek.

Bu da demektir ki geleneksel ya da yeni medya ortamında, sözcüklerden oluşan mermilerle gerçekleşen katliamların bazen seyircisi, bazen faili, sıklıkla da kurbanı olacağız.

AKLIMDA KALAN

Paris’te içine düştüğüm bir ikilem: Bir marketteyiz. Su almak istiyoruz. Kasaya paramızı verecek, kasanın yanındaki Evian’lardan birini alacağız. Önümüzdeki müşteri de su alıyor. Parasını uzatıyor. Kasadaki ağırkanlı kızımız olabilecek en yavaş hareketle para üstünü veriyor. Bu arada biz elimizde tam da suyun karşılığı kadar parayı (almamız gereken para üstü yok) kasaya bırakıp suya uzanıyoruz, acelemiz var. Kasadaki ağırkanlı kızımız “Henüz bu müşterinin işini bitirmedim” diyor. Biz de “İyi de o müşterinin işi bitecek gibi değil, altı üstü parayı koyup suyu alıp gideceğiz” diyoruz. Bu arada önümüzdeki adam gidiyor da, biz de suyu alıp çıkıyoruz. Durum hakkında konuşuyoruz. “Kesinlikle” diyorum, “bizim insanımızın zeka ve enerjisinin binde biri bunlarda yok. Bizde olsa kasiyer aynı anda üç müşterinin işini hallederdi ve de şikayet etmezdi. Bu ortalama zekalı insanlar, bir zaman diliminde yalnızca bir işi yapabiliyorlar!” Arkadaşım duruma ters köşeden vuruş yapıyor: “Belki de doğru olan onlarınki” diyor, “Belki de her şeyi birden yapmak doğru değil, belki daha ağır çalışıp, bir zaman diliminde yalnızca bir iş yapılmalı. Belki öylesi daha sağlıklı da, bizimki sağlıksız.” Direnmedim, düşündüm. Ve halâ da yanıtı bulmuş değilim hangi davranış şekli daha doğru, bir zaman diliminde bir iş mi, birden çok iş mi?