Nuran YILDIZ

MESAFELİ OLMAK YA DA OLMAMAK…

----- 14.01.2011 - 00:01 -----

Duymuşsunuzdur Mersin’de olanları. Evlere şenlik.

Okul Müdürü buyurmuş, kız ve erkek öğrenciler birbirlerine 45 santimetreden daha fazla yaklaşamayacaklarmış.

Hem de Anadolu Güzel Sanatlar ve Spor Lisesi’nde!

Haberi okuyunca ilk aklımdan geçmesi gereken sözcük “Saçmalık!” olmalıydı, olmadı.

Akıl öyle olması gerekene göre işleyen bir aygıt değil biliyorsunuz, kendi kafasına göre takılıyor.

Öyle olunca da “Nasıl yani, neden 40 ya da 50 santim değil ki?” gibi abuk bir soruda buldum kendimi. Neden 45?

Hemen “beden dili” metinlerini karıştırdım, özel mesafenin sınırı 35 santim! Aradaki 10’luk fark nereden gelmiş olabilir?

Yanıtını siz bulun. Benim diyeceğim başka.

“Mesafe” iletişim yönetiminde yaşamsal bir kavramdır.

İş ilişkilerindeki mesafeyle, kişisel ilişkilerdeki mesafe birbirinden bambaşka mantıkla işler.

İş ilişkilerindeki mesafeyi bir Amerikan sözü güzel özetler: “Mesafe insanı temiz tutar!”

Kısaca demek istiyor ki, iş ilişkileri vıcık vıcıklığı kaldırmaz, el ense çekmeye uygun değildir.

Kişisel ilişkilerde, özellikle kadın-erkek ilişkilerinde ise araya ne kadar mesafe girerse çekim gücü o kadar artar. Ulaşma isteği huzur vermez. Kafa yalnızca “mesafeyi nasıl kapatırız” sorunsalıyla uğraşır. İştah artar. Varmadan durulmayan bir ağrılı kıvranma başlar.

Lise müdürü yanlış yolda yani. Kız öğrenciler de, erkek öğrenciler de 45 santim yasağından önce birbirini bile fark etmezken, şimdi az ötede varılması gereken hedef, ısırılması gereken yasak elma cazibesini kazanıverdiler.

“Star” ile popüler arasındaki farkı da mesafe belirler. “Star” ulaşılması gerekendir, popüler ise canın istediğinde tüketebilecek kadar yaygın olandır, genelgeçerdir, gündelik olandır.

Mesafeye dikkat…

KAPTANA BAKIN SİZ

Galatasaray’ın kaptanı Arda Turan sevgilisine “Diziyi bırak üç katını vereyim” demiş. Bir ilişkiye değer biçilmeye başlanmışsa o ilişkiden artık hayır gelmez.

Bütün servetini “Arda’nın sevgilisi” ünvanına bağlamış gibi duran Sinem Kobal da “Oyunculuğu çok seviyorum, bırakmayı düşünmem” demiş.

İki sevgili arasına girilmez. Karı-koca arasına girmekten daha bile tehlikelidir.

Galatasaray’ın yeni yetmelikten bir türlü çıkamamış, şöhretini ve yeteneğini bir türlü doğru düzgün yönetememiş kaptanı Arda “parayı basarım, kadını alırım” diyorsa ciddi bir karakter sorunu var demektir.

Futbolculara karakter sorunlu biri kaptanlık yapabilir belki, ama karakter sorunlu biri Galatasaray’da kaptanlık yapamaz, yapmamalıdır.

AKLIMDA KALAN

Bilimsel araştırmalarda kadına dair yeni bir şeyin olmaması: Geçen akşam kanallar arasında gezinirken CNN’de duruverdim. Alt yazı orada durulmayacak gibi değildi: “What women want” (Kadınlar Ne İster?). Soruyu görünce, belki biri yanıtı bulmuştur heyecanıyla ekrana kilitleniverdim. Nihayet biri yanıtı bulmuş sevinci kaplayıverdi içimi. Program hayli ciddi bir programdı: “Quest Means Business.” Ekranda en itici sunuculardan Richard Quest ve konuğu London School of Economics’den Catharine Hakim. Sunday Times’da çokça yer tutmuş olan araştırma hakkında konuşan Hakim özetle diyordu ki “ Kadınlar 1940’larda kocalarının iyi eğitimli ya da zengin biri olmasını istiyorlardı. Bugün kariyeri o kadar önemsemiyorlar ama zengin koca isteğinden halâ vazgeçmiş değiller.” 70 yılda zengin koca isteğinden milim kıpırdama yok. Bu kadar emek ve zaman harcamaya gerek yoktu bu kadar bildik bir sonuca varmak için. Kadınların genetik yapısı kanımca şöyle işler: Evlenmeden önce “İlle de yakışıklı olsun, ille de zengin olsun” diye tuttururlar. Evlendikten sonra, “Yakışıklılığı, parası senin olsun, yeter ki adam olsun” derler. Bu bir kadın çıkmazıdır, değişmez.