Nuran YILDIZ

ISLIK…

----- 21.01.2011 - 00:01 -----

Yapmak isteyip de bir türlü beceremediğim şeydir ıslık çalmak. Büzerim ağzımı, üflerim soluğumu… Olmaz.

İçimde uktedir. Sanki içimde gizlenen esrik bir ruhun dışavurum çabasıdır. Haylazlıktır çünkü. Uçarılık.

Ellerini cebine sokup, hafif düşmüş omuzlar, öne doğru bükülmüş hafif…
Biraz “Turist Ömer” tarzı… Boşvermiş gibi durmaktır, içindeki başkaldırıya karşı..

Yalnızlığın müziğidir. Dilinde adamın. Şimdi I-pod’lar, I-phone’ların kulağa sokulmasından önce dudaktan dökülendir. İçe kapanıklığa karşı dışa dönüklüktür.

Paylaşımdır en çok. “Ben buradayım” demenin nağmeli söylenişi… Hep birlikte çalındığında huzursuz etmesi ondan.

Neşenin ilanıdır bazen. Bazen beğeninin.

Bazen bir insanın bir insana “Bana bak!” ünlemesi…

Bir çapkının bir güzele, huzursuz etmeden laf atmasıdır.

Özgür yanıdır bastırılmış duygularımızın. Protestolarda naifliği oradandır.

Islık çaldı diye bir adamın ceza almasını anlamam o yüzden. Islıkla laf atılan kızın ağabeyince atılan dayak ayrı…

OLMADI ÜMİT HANIM!

Epey zamandır TÜSİAD’ın iletişim tarzını tutmamışımdır. Zaman zaman da yazarım bu konuyu.

Bir sorun yokmuş gibi görünse de sahip oldukları sermayeyi, durulmuş kültürü düşündüğümde daha üst bir iletişim tarzı bekliyor insan. Daha profesyonel. Daha kendine güvenli.

Ve elbette daha sakin.

TÜSİAD’ın Genel Kurulu’nda kürsüye TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner geliyor. Kürsü kocaman, Ümit Hanım minyon, çıtı pıtı biri. O kürsüye çıkmadan, kocaman bir basamak getirip kürsünün arkasına yerleştiriyorlar! Seçkin konukların ve medyanın önünde.

Ümit Boyner’in gizli kalması gereken boy uzatma taktiği canlı yayında. Adeta “Bakın bakın Ümit Hanımın boyu ne kadar kısa” diye bağırsalar bu kadar sokamazlar akıllara… Sorunun çözümü için farklı başka yollar varken sizce bu profesyonellik TÜSİAD’a yakışıyor mu?

ÖLÜLER GAZETE OKUYABİLİR Mİ?

Soru abuk, farkındayım. Açayım.

Gazeteleri bir bütün olarak okuduğumdan ölüm ilanlarını da okurum. Spor sayfalarını okuduğum gibi. Hangisi daha acıklı derseniz, elbette spor sayfaları!

Ölüm ilanı vermenin bir anlamı var. Eşe, dosta, tanıdığa, ilgiliye duyurmak. İyi de ölümlerin yıldönümlerinde ölen kişiye hitaben yazılan ilanlara ne demeli?

“Sensiz beşinci yılımız ve seni çok özlüyoruz…” yazıyor ilanda. Ölüm acısı ve ölene duyulan amansız özlem dayanılır gibi değildir kuşkusuz. Sonsuz bir saygıyı da hak eder derin acı. Yine de ölen kişiye gazete ilanıyla seslenmenin mantığını ben hiç çözemem.

AKLIMDA KALAN

Biri dediğime geldi keyfi: Sürekli olarak aynı baskıyı görüyorum. O kadar ki bir tür şiddete dönüşmek üzere, Twitter’da olmam talebi. Önce “Facebook’da olmalısın, senin gibi biri nasıl orada olmaz?” diye tutturuyorlardı. Sonra “Ne Twitter’da yok musun? Ne ayıp, sana hiç yakıştıramadım!” aşağılamasına maruz kaldım. Çoğunlukla yanıt vermedim. Yanıtsızlıktan değil, yanıt çokluğundan. Neyse ki Devlet Bakanı Egemen Bağış, kendi bürokratını korumak için bile olsa benim düşüncelerimi özetleyen bir saptama yapıvermiş Cemil Çiçek’e atfederek: “Bu Twitter cıvıtır.”