Nuran YILDIZ

AŞK BİR KLİŞE MİDİR?

----- 28.01.2011 - 00:01 -----

Çiçeği burnunda yeni evliler Rasim Ozan Kütahyalı ve Nagehan Alçı’nın Vatan’daki söyleşilerini okudum.

Kütahyalı’nın fikirlerini pek kayda değer bulmam. Sıradan bir erkek olarak aşk üzerine düşünceleri siyasi düşüncelerinden daha dikkate değer.

İnsan güzel bir ilişki ve taze bir aşk haberine rastlayınca mutlu oluyor. O duyguyla okumaya başlamıştım söyleşiyi. Okumam bitince de “Ne güzel ve bu ortamda aşkı bulabildikleri için ne kadar şanslı bir ikili” demeye de hazırlamıştım kendimi.

Tanzanya’da başlamış ilişkileri. Bu bilgi daha başta yüzümü ekşitti. Uzaklar ve aşk arasındaki ilişkide birbirine taban tabana zıt iki fikir çarpışır çünkü: “Birini gerçekten tanımak istiyorsan onunla tatile git” fikriyle, “Evden uzakta olunca yanındaki körse bile badem gözlü görürsün” fikri.

Yaşadıkları “aşk”la ilgili kurdukları cümlelere bakın şimdi. Hiçbir ekleme yapmadan alt alta yazıyorum:

Rasim Ozan Kütahyalı: “Bazı şeyler yıldırım gibi geldi.”

Nagehan Alçı.: “Bir de bakıyorsun aslında yanı başındaymış aradığın.”

R.O.K.: “Nagehan’la olduğum zaman ferah hissediyorum. Okyanus yolculuğuna beraber çıkılmış gibi.”

N.A.: “Her günü birlikte geçirdik ve hiç sıkılmadık.”

R.O.K.: “Nagehan beni besliyor, güçlendiriyor.”

Ve yine R.O.K.: “Gittiği zaman boşluğu doldurulamayan insan önemli.”

Söyleşi baştan sona klişe cümlelerle dolu. O kadar ki klişeler, içimdeki neşeyi ve aşka dair umudumu söndürüveriyor. Ve Nagehan Alçı için iyi dilekte bulunmak istiyorum. Umarım aşk olarak tanımladığı duygu, babasını kaybetmek üzere olan bir genç kadının halüsülasyonu değildir.

Belki de aşk gerçekten kocaman bir klişedir…

GAZETECİYİ İŞTEN ATMAYA BAHANE Mİ YOK?

Gazeteciler atılıyor işlerinden. Önce birer birerdi… Şimdi topluca kapanıyor ekmek kapıları yüzlerine.

İktidara sevimli gelmeyenler konmuştu kapının önüne. Bir kılıç gibi dururken tepelerinde iktidar cüssesi, sıraya “ekonomik kriz” girdi. “Küçülmek zorundayız” dedi patronlar ve küçülmeye hep halkanın sonlarından başladılar.

Gözden uzak olanları gönderdiler önce. Sokakta haber toplayanı da. Kocaman bilgisayar ekranları ardında sabahlayanlarda gösterildi kapı… Zaten azıcık para alanların gönderilmesi kurtardı ekonomik krizden patronları.

Göz önünde olan, şaşaa içinde yaşayan, çok kazanan ve limitsiz kredi kartı kullananlar yerlerinde kaldılar.

İş yapmayıp, sesi gür çıkanlar ve çok kazananlar içeride kalırken, çalışanlar, sesleri çıkmayanlar ve de azıcık kazananlar kaldılar dışarıda.

Onların terleri üzerinden Petrus’lar içerken ağabeyleri, onlar bir ekmek götürebilirken evlerine hiç götüremez oldular.

İktidar cüssesi, ekonomik kriz derken şimdi de “yeniden yapılanma” oldu gerekçeler…

İktidar dediğin bir gün gelir giderdi, ekonomik kriz dediğin bir gün gelir biterdi. Yeniden yapılanma denince orada durmak lazım. Çünkü “yeniden yapılanma” olabildiğince çok işi az sayıda insana yaptırmanın yolunu bulmadır. Geçici değil kalıcıdır.

Üzgünüm. Çok üzgünüm.

FASTFOOD RESTORAN VE ONE NIGHT STAND!

Dünkü yazımda dışarıda yemekten hoşlanmadığımı yazmış, ben “evcil” gruptanım demiştim.

Okurlardan yanıtlar geldi. “Haklısınız” diyen de var, “Dışarıda yemekten vazgeçmem” diyen de…

En sevdiğim dj (adı bende kalsın desem de anlarsınız siz onu), ki her minvalde kendisinin kamulaştırılması gerektiğini savunduğum dj, yine bir çıkıntı bakışaçısı getirdi konuya. “Kiminle olduğuna bağlı” deyiverdi. Anne ve anneannesiyle evde yemek istermiş.

“Doğal olarak” dedim, “Onları dışarıda yemeğe götürüp ne diye yoracaksın?”

Kendisine kamulaştırılması gereken arazi gibi baktığım dj “Hiç değil” dedi, “Onlara ben yemek yapmak isterim, hep onlar bana yaptığı için.” Umarım onun bu talebi anne ve anneanneyi panikletmez. Çünkü benim dj’im, ne zaman konuşsam fastfood restoranda.

Konuya yorumu burada kalsa iyi, devam ediyor: “Gerçekten kiminle yediğine bağlı nerede yediğin. İnsan dışarıda romantik bir yemek yiyebilir sevgilisiyle. Fastfood restoranda da romantik yemek yenebilir, durum one night stand ise…”

Kız arkadaşı bu yazıyı okuyor mudur acaba? Okuyorsa fena…

AKLIMDA KALAN

Ayşe Arman’ın sorusu: Ayşe köşesinde sormuştu: Bir arkadaşının kocasını bir kadınla fazla özel bir durumda görmüş. Arkadaşına durumu söylemeli mi, söylememeli mi? Durur muyum, hemen kendi yanıtımı cebine mesaj attım: “Sakın söyleme. Ortalama zekadaki her kadın kocası tarafından aldatıldığını hisseder. Arkadaşın ya ortalama zekanın altında ya da durumun farkında da, değilmiş gibi yapıyor. Söyleyip de kötü olma!” Ayşe de köşesinin başına benim yanıtı koymuş. Neyse ki soyadımı gizlemiş. Arkasına da diğer yanıtları eklemiş. Son kararı ise benim tavsiyem yönünde olmuş, iyi mi?