Nuran YILDIZ

BENİ KORKUTAN OKUR TÜRÜ…

----- 02.02.2011 - 00:01 -----

Anlamak için benim bilgim, birikimim, deneyimim yetmiyor.

Sosyoloji, psikoloji, medya üzerine okumalarım işe yaramıyor.

Karşımızda bir insan tipi var. Okumuyor, eleştiriyor. Okumuyor, etiketliyor. Okumuyor, anlamaya çalışmıyor.

Baştan “karşıyım” diyor ve orada duruyor.

Tuhaf. Korkutucu.

Kendi web sitem dışında odatv.com’da da yazıyorum. Odatv.com okuruyla benim okurumun profili benziyor çünkü. Her iki web sitesinde de belirli bir eğitim ve bilinç düzeyinin üzerinde okurlara yazmak zor ama keyifli.

Politik Psikoloji Derneği’nin “Stratejik İletişim ve Algı Yönetimi” Seminerinde yaptığım konuşmanın bir özeti birkaç gün önce odatv.com’da yayınlandı.

Günümüz bireyini analiz eden yazının sonunda Leonard Cohen’in bir şarkısının sözleri yer alıyordu:
Ne sağcıyım, ne solcu
Sadece evdeyim bu gece
O umutsuz küçük ekranda kaybolmak üzere…

Odatv editörleri Cohen’in dizelerini yazımın başlığı yapmış. Olabilir.

Okur yorumlarının bazılarını okusanız, şaşkınlıktan küçük dilinizi yutarsınız.

Sadece yazı başlığına bakarak benim kendimi “ne sağcı ne de solcu” olarak tanımladığım için kızan var.

“Ne sağcı ne de solcu olan birinin yazısını okumam ben” diyen var.

O yorumu yazmak için yazının sonuna kadar inerken bile yazıya şöyle bir göz atsa içeriği hakkında bir fikri olur insanın.

Nuranyildiz.com’dan okurum Doğan Bey, orada inanılmaz bir mücadele veriyor. “Okumadığınız bir yazı hakkında nasıl yorum yaparsınız?” diyor.

“Bu ne biçim okur, Çin’den okuyucu getirmek daha iyi” diyerek isyan ediyor.

Adeta amansız bir mücadele veren Doğan Beye sevgilerimi gönderiyorum.

Hadi bu okur türü yazıyı okusa da anlamasa, ben derdimi anlatamamışım diye üzüleceğim. Okumadan, başlığıyla yargılayan, suçlayan ve de kızan okura ise ne diyeceğimi bilemiyorum.

Siz bu okur türünü ve onun ruh halini açıklayabilir misiniz?

Onlardan o kadar çok var ki, artık korkmaya başlıyorum.

TEŞEKKÜRLER MERVE…

Merve eski bir öğrencim. Arada bir haberleşiriz. “Aklımda Kalan” köşesinde Mehmet Eroğlu’nun kimsesiz, yaşlı bir adamın defin kağıdını bulmasını, bulmakla kalmayıp adam ölünce defin töreni düzenlemelerini yazmıştım.

Merve okumuş ve o olaydaki eksik parçayı tamamlayan bir e-posta göndermiş. Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’ndan hocası olan Eroğlu derste aynı anıyı anlatmış.

Benim yazımda eksik kalan kısım, Eroğlu’nun yaşlı adamın defin kağıdını rögardan çıkarmasıymış. Vicdan devrede olunca pisliğe bile gönüllü batıyor insan.

Teşekkür ederim Merve, bu küçük gibi görünen önemli ayrıntı için.

AKLIMDA KALAN

“Hukuksuzluğa alıştık” sitemi: Ergenekon davasının sanıklarından Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin başına gelenleri biliyorsunuz. Telefon kayıtlarının dökümüne Hizb-ut Tahrir üyesinin telefon kayıtları eklenmişti. Nasıl oluyorsa yanlışlıkla olmuştu! Durum ortaya çıkınca Emniyet de hatasını kabul etmişti. Oysa Teğmen Çelebi “kaynana1”, “kaynana2”, “bacanak”, “eşim” olarak kayıtlı numaraların kendisine ait olmadığını, zaten evli de olmadığını defalarca anlatmış sorguda. Dinleyen de araştıran da olmamış. Mahkemede gerçek ortaya çıkınca ve hakim de “evli olmadığınızı öğrendik” deyince, Teğmen Çelebi yanıt vermiş: “Hukuksuzluğa alıştık biz” demiş, “Hukuksuzluğa alışmak tehlikelidir.” İçim sızladı, canım yandı bu sözlerdeki çaresizlikten ve kararlılıktan. Bence hukuksuzluğa alışmak düzenin bitip düzensizliğin başladığı yerdir.