Nuran YILDIZ

“GERÇEK”TE NELER OLUYOR?

----- 09.02.2011 - 00:01 -----

Derslerimde “medya ve gerçeklik” başlığını anlatırken konuya soruyla başlarım: “Sizce gerçek nedir?”

Kolay gibi görünse de, aslında tüm felsefi tartışmaların özünü oluşturan ve yanıtı aranan zor bir sorudur “Gerçek nedir?” sorusu.

Gençlerin bildiklerini düşündükleri, kullandıkları sözcükler üzerine aslında hiç kafa yormadıklarını fark etmeleri iyi bir öğretici süreç olur onlar için.

Çoğunlukla “gerçek” sandıkları şeyin “gerçek”le hiç ilgisi olmadığı bilgisiyle karşılaşırlar. “Gerçeği” tanımlarken aslında “doğru”nun tanımını yaptıklarını fark ederler.

“Gerçek” çoğu felsefeci tarafından “görsek de görmesek de, inansak da inanmasak da kendi başına varlığı devam eden” ya da “bilinçten bağımsız olarak var olan” şeklinde tanımlanıyor. Ama onlar da bu tanımı “tamamlanmış” saymıyorlar, tartışmaya devam ediyorlar.

Bir grup felsefeci ise “gerçek, dil tarafından oluşturulur ve yıkılır” görüşünü ortaya atıyor.

Dün. Mısır’ın Ankara Büyükelçisi Abdurrahman Selahattin, Başbakan Erdoğan’ın Mübarek’in istifasına ilişkin yaptığı konuşmanın Mısır’da yarattığı rahatsızlığı dile getirdi.

Üstelik bu diplomatik uyarıyı bir medya dedikodusu bağlamı dışında, resmen Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na ilettiğini de öğrendik!

Mısır yönetimi, Ortadoğu’nun esen rüzgârı Erdoğan’ın iç işlerine karışmasından son derece rahatsızmış. Gerçekte!

Peki bizim siyaset ve medya dünyamızın gerçeği ne? Böyle bir uyarı hiç yapılmamış gibi. Başbakanın Ortadoğu’yu dizayn etmeye hevesli halinden Ortadoğu pek memnunmuş gibi görünüyor.

Yok canım diyorum, medya etiği diye bir şey var ve en azından bir yerinden bu büyük haberi/gerçeği görürler diyerek gazeteleri tarıyorum. Hiç birinin ilk sayfasında yok. Bazı gazetelerin ise iç sayfalarının kör noktasında “Kahire’den Diplomatik Uyarı” başlığıyla yer bulmuş.

Odatv.com ve birkaç Internet sitesi dışında böyle bir uyarı hiç “gerçek”leşmemiş!

Kahire’nin uyarısı medyada yok kabul edilmiş. Peki de, şimdi ne diyeceğiz? “Gerçek” medyanın “gör” dediği mi yoksa “görme” dediği mi?

ÜLKEMİZİN UZLAŞMAZ ÇELİŞKİLERİ

-CHP’nin hem “AKP yoksulluktan besleniyor” saptamasını yapıp hem de söylemini “yoksulluk” üzerine oturtması.

- Hem AKP'li siyasetçinin TSK'yı eleştirmesine alkış tutar hem de CHP'li siyasetçi TSK'yı eleştirince istifasını ister.

-Erdoğan’ın hem Mısır devlet başkanına “halkın istediğini ver” deyip hem de kendi halkını polis gücüyle dağıttırması.

-Tv izleyicisinin hem kavgalı gürültülü programları yanlış bulup hem de kavgasız gürültüsüz olanı sıkıcı bulmaları.

-Yine CHP’nin, hem AKP’yi ekonomide başarılı bulup, dış politikasına geçer not olan 6 verip, hem de “AKP iktidardan gitmeli” demesi.

-İnsanımızın hem aşık olmak isteyip hem de mutlu olmayı umması.

AKLIMDA KALAN

Adam gibi adam Müjdat Gezen’le bir öğleden sonra: Geçen yaz sonu Antalya’da, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin önündeki çay bahçesinde oturuyoruz. Müjdat Gezen, Can Ataklı, Melih Aşık ve ben. Müjdat Gezen konuşma yapacak. Biz de güzel Antalya’yı gezmekten vazgeçip onu dinlemeyi seçmişiz. Konuşma saatini bekliyoruz. Beklerken, Müjdat Gezen’in, çay bahçesinin orta yerinde bir ağaç gövdesine uzun uzun baktığını fark ediyorum. Ağaç, bir tek ana gövdesi kalacak biçimde budanmış. Kolu, kanadı yok. Bir ince dalı, bir minik yaprağı bile yok. Adeta bir tomruk gibi duruyor. Neden o kadar ilgiyle baktığını merak ettiğimi fark eden Müjdat Gezen “Bak hocam” diyor, “şu ağacın gövdesinden çıkan yeşil filizlere bak. İşte bu bize umudu yitirmememiz gerektiğini söylüyor.” Gerçekten de dikkat edince ağacın küçücük filizler sürdüğünü görüyorum. İşte o Müjdat Gezen, AKP’ye oy verenlerle dalga geçti diye yerden yere vuruluyor, bir tür medya linçiyle bertaraf edilmeye çalışılıyor. Ben ise… Öyle duyarlı ve farkında, kocaman yürekli dev bir sanatçıyla bir çay bahçesinde, bir ağaç gövdesine bakmaktan bile gurur duyuyorum.