Nuran YILDIZ

NORMAL?

----- 04.03.2011 - 00:01 -----

Radyoda bir şarkı.

Çoktandır arabaya binmemle inmem arasında geçen sürede radyoda ne çaldığını hiç fark etmediğim oluyor. Kafamda türlü sözcükler… Cümleler… Düşünceler…

Kafam karışık. İlk gençlikte kalmıyormuş kafa karışıklığı meğer. Kafam tam bir çorba. Çoktandır öyle…

Radyoda bir şarkı çalıyor.

Fark ediyorum, tuhaf. Kim söylüyor bilmiyorum. Müziği iyi mi, kötü mü bilmiyorum. Sözleri zihnimdeki çorbayı süzüyor: “Her şey normal!” diye bağırıyor şarkıcı.

Her şey normal olsa şarkıcı o kadar bağırır mı?

Aklım Alain De Botton’un “Hiçbir şeyin normal olması gerekmiyor” sözlerine gidiyor.

Coelho’nun kahramanlarından birine göre “Her gün dokuzdan beşe hiç zevk almadığın bir işte çalışıp, otuz yıl sonra emekli olmak” normaldi.

Dokuzdan beşe çalış ve de zevk alma. Benim için olacak şey değil! Demek ki ben normal değilim!

Normal de normal değil. Fizikte karşılığı var. Psikolojide var. Sosyolojide var. Mantıkta var.

“Her şey normal” diye bağırıyor radyoda şarkıcı.

Hayır, hiçbir şey normal değil!

Ben normal değilim. Sıradan bir kadın gibi yaşamak yerine hayata takıyorum kafayı. Hayatta dik durmaya. Gözlerinin içine bakmayacağın kimseyle iletişim kurmamaya takıyorum!

Bu ülke normal değil. Baksanıza şu olup bitenlere. Kimse sabah neye uyanacağını bilmeden kıvrılamıyor yatağına.

Suçlu olmadan gözaltına alınmak normal mi mesela?

Meslektaşları tek tek toplanırken evlerinden, hem de meslekleri nedeniyle alınıp götürülürken, sus pus oturmak, kafayı omuzun içine gömmek normal mi?

Dostluklar, aşklar, karakterler, kurallar, uygulamalar normal mi? Değil.

Dün aşktan ölüp, bugün adını bile anmamak normal mi mesela?

Korkmak çok korkmak askerden, polisten. Normal mi?

Normal, nasıl bir ülkede nasıl bir sabaha uyanacağını bilmektir. Sosyolojide. Psikolojide. Mantıkta.

Şarkıcı bağırıyor: “Her şey normal!”

Boşuna bağırıyor. İnandıramaz.

OKURA NOT:

Bu haftaki cuma yazısı beklentinizi karşılamam zor. Bu güzel ülkede keyfince yazı yazmak da zor. Keyif almak da zor.

AKLIMDA KALAN

Türbansız erkeklerin başı açık kadın tercihi: Hürriyet’te yazı/söyleşi dizisi. Muhafazakâr dünyanın muhafazakâr olmayan düşünceleri aktarılıyor. 7 ya da 8 kadın ve erkekle konuşuluyor ama hep aynı konuya takılmış durumdalar. Muhafazakâr erkekler neden başları açık kadınlarla birlikte oluyorlar? Ya da bu adamların eşleri türbanlı da sevgilileri neden türbansız? Adamların bu tercihine bir açıklama getirmeye çalışıyor hepsi. İki yüzlüce buluyorlar. Onların kendilerine Müslüman olduklarını belirtip suçluyorlar. Kocaman bir yanılgı bu. Söyleşide ortaya koydukları bu bakış açısı da, durdukları yer de, açıklamak için tuttukları yol da yanlış bu muhafazakar olmayan düşünceye sahip muhafazakarların. Böyle bir tercih yalnızca eşi türbanlı erkeklere özgü değil ki. Her aldatış, her sevgili “fark”ın peşinden gitmek değil midir? Eşi sarı saçlı bir adamın siyah saçlı bir kadını istemesi ya da tam tersi. Evde ne varsa, dışarıda onun tersini, mümkünse en karşı uçlusunu istemek. Yumuşak huyluysa evdeki, katı olana gitmek. İlgisizse, ilgiliye yakın hissetmek… Suskunsa evdeki, konuşkana meyletmek. Yani. Kısacası. Türbanlı eş evdeyken, türbansıza gitmek altında başka gerekçeler aramak boşuna çaba. Genel kuraldır, evde olan değil, elde olan caziptir.