Nuran YILDIZ

PORNO FİLMLER DE POLİTİKTİR!

----- 11.03.2011 - 01:00 -----

İranlı yönetmen Bahman Ghobadi, Cengiz Semercioğlu’na yeni filmi “Gergedanın Son Şiiri”nin politik bir film olmadığını söylemiş.

Semercioğlu bu durumu inandırıcı bulmamış olmalı ki ısrarla sormuş: “Önceki filmler kadar da mı politik değil?”

Ghobadi ısrarla reddetmiş: “Önceki filmlerim de politik değildi.”

Öyleyse üç yıldır İran’a neden giremiyor?

Ya da…

“Sarhoş Atlar Zamanı” filmi gerçekten bir şarap göletine düşüp kafayı bulmuş atlar üzerine mi?

Ya da…

“Kaplumbağalar da Uçar” filmi, kanatlanmış kaplumbağalar hakkında bir belgesel miydi?

Oysa her film ama her film politiktir. Çizgi filmler bile. Pornografik filmler de.
Sinemanın kendisi politik bir araçtır. Komedi filmleri de.

Yaşam üzerine, yaşamın içinden söylenen her söz politiktir.

Ghobadi umarım bizleri kandırmaya çalışıyordur, kendisini kandırıyorsa durum kötü…

6 AYDA ZATEN UNUTULUR…

Bence birileri herkesle dalga geçiyor. Neden mi?

Ortalık “yaşam koçu”ndan geçilmiyor. Yaşam koçları sizin kendiniz hakkında bilmediğiniz her şeyi biliyor. Bilmekle kalmıyor, ne yapıp ne yapmayacağınız konusunda kararlar alıyor.

Onlardan biriyle yapılmış bir söyleşiye göz atıyorum. Hanımefendi kendisini aynı zamanda “bilinçaltı uzmanı” olarak tanıtıyor.

Erkekleri kadınlara yüzde 99 oranında aşık edebiliyormuş. Yalnızca bir koşulu varmış, her iki taraf da birbirinden hoşlanıyorlarsa!

İnsanların zekasını hafife mi alıyorlar, yoksa gerçekten herkesi aptal mı sanıyorlar?

Bu kadarla kalsa iyi. Bilinçaltı uzmanı (!) “Bütün erkekler aldatır” diyen bir kadının bilinçaltına inerek bu duygusunu siliyormuş. Cümleyi okuyan aşk acısı çekenler, umutla yazıda kendilerine çare aramışlardır.

Bilinçaltı uzmanı çareyi açıklamış: Kötü bir duygudan arınmak için 5-6 aylık süre gerekiyormuş!

5-6 ayda insan denen yaratığın ölüm acıları kabuk bağlar, aşk ve ayrılık acıları ise unutulmaya yüz tutar. Evet, kesinlikle birileri bizle dalga geçiyor…

AKLIMDA KALAN

“Doğrusu hangisi?” sorusu: Dünyaca ünlü çellist Yo-Yo Ma, Adnan Saygun’un eseri “Partita”yı dünyanın dört bir yanında seslendiriyor. Dinleyen herkes bu eseri çok seviyor. O kadar ki BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon cenazesinde bu eserin çalınmasını istiyor. Eseri beğenmeyen tek isim Nobel ödüllü Orhan Pamuk’muş. Şaşırmadım. Çünkü Orhan Pamuk’un kendisinden başka kimseyi sevebilecek biri olduğuna inanmadım. Bir eseri, bir kadını… Fark etmez. Orhan Pamuk kanımca kimseyi sevemez, kendisinden başka. Böyledir ve bu yanlıştır diye yargıladığımı sanmayın. Yalnızca soruyorum: Bir edebiyatçının kendisinden başkasını sevmemesi mi doğru? İnsan sevgisiyle dolu olması mı? Hangisi daha üretken bir duruş? Merak işte…