Nuran YILDIZ

MEDYANIN SUİKASTE VE FELAKETE MİNNETİ

----- 16.03.2011 - 00:01 -----

Akşam. Haber izliyorum. Ben mi haberi izliyorum, haber mi beni, emin değilim ama.

Her kanalda İbrahim Tatlıses’in vurulması enine boyuna haber masasında.

Tatlıses’in vurulması haber değil mi? Haber. İyi de süresi tam 40 dakika! Haberin toplam süresi zaten 45 dakika.

Ülkenin geri kalanında ununu eleyen eleğini asmış sanki. Her şey süt liman, toz pembe.

İki gün önce tutuklanmalarını protesto etmek için Taksim’de yollara döküldükleri gazetecileri unutmuşlar sanki.

Tatlıses’in vurulmasının tadını çıkarıyorlar adeta. Muhabirler hastane kapısında, konuşmak istemeyen, görünmek isteyen şöhretlerin terslemesinden yorulmuşlar.

Haber spikerleri stüdyoda müfettiş edasında. Muhabirler bir kanalda polis gibi iz sürüyor, başka kanalda “Aktaracaklarım bu kadar” dese de, anchorman “Sen yine de orada dur” diye emrediyor.

Gelmiş geçmiş tüm İbo Şov’lardan görüntüler ekranlarda. Hepsinde İbo “ölümlü dünya”dan söz ediyor. Arabesk bu, içinden ölümü çıkar geriye ne kalır?

Toplam 3 suikast anı fotoğrafı ama anlat anlat bitmiyor.

Her kanalda durum aynı. İbo haberi 40 ise ana haberin süresi 45 dakika. Diyelim ki ana haber 60 dakika, bildiniz, İbo haberi 55 oluyor o zaman. Kalan 5 dakikanın 4’ü Japonya, 1’i de ülkemizdeki ıvır zıvır durumlar.

Zaten bir süredir haber yapamaz olan medya İbo suikastine de, Japonya felaketine de minnetlerini sunuyor.

BU BİR YANDAŞLIK BAŞVURUSUDUR

Çok Sayın Başbakanım,
Geçen pazar günü Taksim meydanını gördünüz mü? Binlerce gazeteci toplanmış. Ki bu familyadan beş kişinin bir kafede buluşabilmesi imkansızdır.

Kimseyle yan yana gelmezler. Grup grup takılırlar. Bir grup diğer grubu hiç sevmez, uzaktan gözlem altında tutar.

Onlar o kadar kalabalıklaşmışlarsa dikkatli olmakta yarar var efendim. Toplanmışlar İstiklâl’de, “Nedim, Ahmet onurumuz!” sloganı atıyorlar.

Çok Değerli Başbakanım,
Bu familya yaralı parmağa pisuar muamelesi bile yapmaz. Protesto falan umurlarında olmaz. Doğrudan suçu ve suçluyu övme suçu işlediler Taksim’de. Her akşam (bu aralar seyrekleşse de) televizyonlarda suçu ve suçluyu övüyorlar.

Bu nasıl iş efendim, bir meslek grubu savcının suçlu dediği meslektaşlarını övebilir mi? Olur mu hiç?

Bu nasıl meslek, nasıl toplum, nasıl ülke efendim, suçu ve suçluyu övmekten bir de gurur duyuyorlar!

Bu nasıl iş? Ben kimim? Burası neresi? Çok Çok Sayın Başbakanım…

Okura not: Bu yazıyı ciddiye alacak olanlar varsa, ki deneyimlerim olacağını söylüyor, onlara açıklama yapmam zorunlu. Ben kimseye “efendim” demem bu bir, kimseye de “Bakanım, başbakanım” diye hitap etmem bu da iki.

RUH HALİ

Çok sevgili bir dostum hep olduğu gibi cıvıl cıvıl. O kadar ki kıskanmayacak gibi değil.

Yüzünde gülücükler, sesinde kelebekler beni dürtüyor: “Bak dışarıya yaz geliyor!”

Keyif bulaşıcı ya, mutsuzluk gibi, bulaştıracak güya…

Başımı kaldırıp bir duvardan diğerine uzanan büyük pencereden dışarıya bakıp, hiç uzatmadan “Yazın gelecek olması, gidecek olmasıdır” diyorum.

Yüzü ekşiyor, omuzları düşüyor “Hiç böyle düşünmemiştim, çok kötüsün” diyerek odamı terk ediyor.

AKLIMDA KALAN

Artık büyüleme için bakır tas gerekmiyor düşüncesiı: Birkaç gün önce Devlet Bakanı Ali Babacan tüketici kredilerinin 41 milyar lira arttığına dikkat çekti ve “Henüz kazanamadığınız parayı harcadınız ölçülü olun” uyarısında bulundu. Bireylerin bu ölçüde borçlanmasına rağmen Hükümetlerin Türkiye’de ya da başka ülkede sarsılmadan görevde kalması tuhaf değil mi? Değil. Kredi sistemi ve elbette kredi kartları “büyüsü bozulmuş dünya”nın en önemli büyüleme araçlarıdır. Henüz kazanmadığı parayı harcayabilir olduğuna inanmak. Büyü bu.