Nuran YILDIZ

GERÇEK BURNUMUZUN DİBİNDE, GÖRMEMEYE DEVAM!

----- 23.03.2011 - 00:01 -----

18-24 Mart arası “Yaşlılara Saygı Haftası.”

2050 yılında nüfusumuzun 30 milyonu yaşlılardan oluşacak.

“Bakıma muhtaç” yaşlı ve engellileri kapsayan bir kavram.

1.874.000 kişi yatalak. Aylık 530 TL yardım alıyorlar.

Yardımcı hizmetler konusunda hem kadrolarda hem de eğitimde büyük eksik var.

“Yaşlı Bakım Teknikerliği” bölümü ülkemizde 15 üniversitede var ve mezunları düşük ücret nedeniyle başka işlere kayıyorlar.

Bilim dünyası “bakıma muhtaç”lar konusuna ilgisiz. Son 10 yılda sosyal bilimler alanında 6 adet uluslararası, 37 adet ulusal makale yayınlanıyor.

Şimdilerde yaşlıları “çınar ağacı” metaforuyla gündeme getiren “Çınar Ağacı” filmi vizyonda. Daha önce de “Beyaz Melek” vardı. Ağlamıştık.

Yaşlılara gösterdiğimiz ilgi onların düşkün halini ekranda, beyaz perdede izleyip ağlamaktan öteye geçmiyor, geçmeli.

Cami önüne bırakılan çocuklar kadar cami önüne bırakılan yaşlıların da olduğu bir ülkede yaşamanın utancı hayatımı zehir ediyor.

Anayasasında “sosyal devlet” tanımı olan bu ülkede “Sosyal Bakım Sigortası” hayata geçirilmek zorunda. Almanya’da, Japonya’da, Hollanda’da, Danimarka’da olduğu gibi…

Daha önce bir yazımda yazdığım gibi, ölünce bedeninin ortalarda kalacağından, kimsesizlikte dört duvar arasında ölüp gideceğinden korkarak yaşayan insanlar ülkesiyiz.

Oysa… Benim bildiğim ve daha önce de defalarca yazdığım bir gerçek var: Çocuklar bizim geleceğimiz lafı gerçek dışıdır. Çocuklar toplumun, ülkenin geleceğidir. Bizim geleceğimiz yaşlılardır. Kaçınılmaz bir gelecek bu.

Ankara Üniversitesi Yaşlılık Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin düzenlediği toplantıya katıldım dün. O toplantıdaki bilgilerle, aklımdan geçenleri paylaşmak istedim…

VEFA…

Vefaya en uzak mesleklerden biridir gazetecilik.

Gazeteciler arkalarına dönüp bakmazlar. Her durum, her ilişki haber muamelesi görür onların dünyasında. Tıpkı haberi yapıp geçip gittikleri gibi davranırlar ilişkilerine de…

Çoktandır yazacağım sıra gelmiyor. Bugünlerde reytinglerde sıkça ilk sırada gördüğümüz Fox Haber’in bitiminde akan jenerikte farklı bir vurgu var.

(Ben jenerik okurum. Hem yazılı her şeyi okuma alışkanlığımdan hem de izlediğim bir programa, filme katkısı olan ve geri planda duran çalışanlara saygımdan.)

Fox Haber, habere emeği geçenleri jenerikte akıttıktan sonra “Ve… Ersan Karaoğlu…” diye bitiriyor listeyi.

Bu ismi neden “Ve…” vurgusuyla diğerlerinden ayırdıklarını merak edip araştırmıştım haftalar önce. Meğer Ersan Karaoğlu, Fox Haber’in 2010 Şubat’ında, Mısır’da hayatını kaybeden istihbarat şefiymiş.

Onun adını jeneriğe eklemeyi kim akıl ettiyse gazetecilikte “vefa”nın somut hali odur bence…

AKLIMDA KALAN

“Beni zehirledin” sözü: Yukarıdaki ilk yazıda “zehir” sözcüğü geçince, son izlediğim filmdeki bir diyaloğu anımsadım. Kadın sevdiği adama nişanlısından neden ayrıldığını anlatıyor: “Çünkü beni zehirledin. Artık daha azıyla yetinemem.” Kadının bu iki cümlesi arasında bir mantık bağı yok, farkındayım ama mantık kimin umurunda. Genellikle bir cinayet anında, bir nefret söyleminde duymaya alıştığımız “beni zehirledin” ifadesinin yoğun bir aşkı anlatmak için kullanılmasındaki tezata bayıldım. Hep söylediğim gibi ne söylediğiniz önemli değil, hangi bağlamda ve nasıl söylediğiniz önemli. Bu konuda yazacağım daha sonra.