Nuran YILDIZ

BAŞBAKANIN ÜÇ YANLIŞI

----- 20.04.2011 - 00:01 -----

Son günlerde Başbakan Erdoğan’ın iletişim yönetiminde odak kayması yaşanıyor.

Uzaktan bakınca, yakın çalışma arkadaşlarının milletvekili adayı olmaları nedeniyle konsantrasyon bozulması denebilir.

Ancak yakından bilenler için böyle bir şey söz konusu değildir. Ne Yalçın Akdoğan ne de Nabi Avcı kendi işlerine bakıp, Başbakanı ihmal edecek kişiler değildir. Onlar için öncelik hep Başbakan olmuştur.

Belki de CHP’nin muhalefet etme üslubundaki değişiklik kafalarını karıştırmıştır, bilemiyorum ama bir karmaşa yaşandığı kesin. Bu konuda üç örnek verebilirim;

Birincisi, “Başkanlık sistemi” tartışmasını açmaları yersizdi. İstikrar, alışkanlık gibi nedenlerle AKP’ye oy verecek olanların kafasında soru işareti oluşmasına yol açtılar.

Böylece diktatörlük korkusunun kaynağı da somut bir veriye bağlanmış oldu.
(Kişisel fikrim, Başbakanın “Başkanlık sistemi”nden daha çok, güçlendirilmiş bir cumhurbaşkanlığı fikrine daha yakın olduğudur.)

İkincisi, eskiden Başbakanın sinirlerinin kabarması pozitif bir etki yaratabiliyordu. Siyasi arena boşken bu tutum işe yarıyordu. Şimdi karşısında sakin, kavga gürültüden uzak üslubuyla Kemal Kılıçdaroğlu var. Dolayısıyla rakip analizi yaparak yeni bir konum belirlemesi gereken Başbakan ve ekibi bunu yapmıyor.

Üçüncüsü ise, Başbakan Doğu ve Güneydoğu’daki aşiret gerçeğini bu kez görmezden geliyor. Züğürt Ağa filmindeki gibi marabanın isyan edip, ağa Şener Şen’e sandıktan bir oy çıkması bir filmde güzel durabilir. Ancak bugünün bölge gerçeği ne yazık ki öyle değil.

Araştırmalar olmadan hareket etmeyen Başbakanın önünde ya benim düşüncelerimi yanlışlayan sonuçlar var, ya da Başbakan bu aralar kimseyi dinlemiyor.

ARDA TURAN BU KEZ HAKLI

Galatasaraylı Arda takım arkadaşlarına yeni forma rengiyle ilgili görüşünü belirtmiş. Biraz küfürle, biraz argoyla söylemiş düşüncelerini. Ortalık karıştı.

Ortalık karıştı da, neden karıştı orası belli değil. Arda küfür ettiği için mi, yoksa forma rengini beğenmediği için mi?

Arda’nın arkadaş muhabbeti sırasında forma için ettiği ağır lafları TRT’ye sızdırıldığı için mi?

Açıkçası beni bunların hiç biri ilgilendirmiyor. Arda küfürlü sözcükler kullanmış olabilir, bir insanın arkadaşlarıyla nasıl konuşacağına üçüncü kişiler değil arkadaşları karar verir. Peki Arda “Heriflere malzeme veriyoruz” derken (herif sözcüğüne itirazımı saklı tutarak) haksız mı?

2009 yazında da forma rengi değişmişti Galatasaray’ın. O zaman forma rengi mordu. Sonra fuşya oldu, şimdi de mercan!

Forma rengi mor olunca Habertürk’te bir yazı yazmıştım, “Mor gay rengidir!” başlığıyla. Pazarlama ve iletişim açısından tam bir fiyasko olduğunu, morun gay’ler tarafından benimsendiğini çünkü kadının pembesiyle, erkeğin mavisinin karışımı bir renk olduğunu yazmış ve “Bu konuda hiç araştırma yapan olmamış mı?” diye de sormuştum.

Habertürk yazıyı önce ana sayfada manşete taşımış, sonra şehir baskısında yine ana sayfada ama küçük vermişti, Galatasaray camiasını karşısına almak istemediğinden.

O gün ben haklıydım. Bugün de Arda Turan haklı. Kullandığı sözcükler ne kadar yanlış olursa olsun, forma rengine sonuna kadar itiraz etmekte haklı.

Forma satmak için her yol mübah sayılabilir mi? Bir takımın formasıyla yönetim canının istediği gibi oynayabilir mi?

O formayı sırtında taşıyacak, teriyle ıslatacak futbolcunun, hem de takım kaptanının fikri alınmadan, taraftara sormadan keyfince forma rengi değiştirilebilir mi?

Bence bu yönetim artık gitsin!

AKLIMDA KALAN

Bir öğrencimin sınav sorusuna yanıtı: Ara sınav sorularımdan biri Baudlaire’in Paris Sıkıntısı kitabındandı. Öğrencilere o kitaptan bir parça seçmelerini ve neden o parçayı seçtiklerini yazmalarını istemiştim. Yanıtlardan biri öyle anlamlıydı ki sizlerle paylaşmak istedim. “Kalabalıklar” düz şiirini seçen öğrencim nedenini şöyle anlatmış: “Bu yazıda kendimi buldum. Ben de kalabalıkları çok severim. Her gün Karanfil’den (Ankara-Kızılay’daki meşhur sokak) geçerim mesela, bir protesto gördüğümde içinde birazcık dahi benim de savunduğum bir fikir varsa düşünmeden aralarına girerim. O kalabalığın duygularını ve hazlarını paylaşırım. Kalabalıktaki insanları tanıyıp tanımamam önemli değil. Hep beraber atılan o slogandaki haz, mutluluk ya da hüzün benim için önemlidir.”