Nuran YILDIZ

BİR KADİR İNANIR KAÇ YANDAŞ YORUMCU EDER?

----- 29.04.2011 - 07:00 -----

Ne zaman “Kadir İnanır’ı severim” desem, çevremdekiler kafa buluyorum sanırlar. Onların Kadir İnanır imajı “maçolukta üretilen Kadirizm”le biçimlenmiştir. Tanıştığım güne kadar bendeki Kadir İnanır imajı da çok farklı değildi. Mesafe insanı temiz tutuyor ama bazen de mesafe haksızlık ediyor.

Aynı otelde kalmıştık geçen yaz. “Kadir İnanır efsanesi”ni anlamak, analiz etmek ve elbette zihnimdeki imajını destekleyici ipuçları toplamak için uzaktan izlemeye almıştım kendisini. Rahatsız etmeden, fark ettirmeden. Masamdaki hayli ünlü gazetecilerin dalga geçmelerine aldırmadan!

Sabahları elinde gazetesiyle kahvaltıya iniyor, kafasını gazetesine gömüyordu. Etrafla hiç ilgilenmiyordu. Bu tuhaftı. “Ben Kadir İnanır, kahvaltıya geldim ve sizlere lütfettim” türünden bir tavır, bir edaydı beklediğim ama öyle değildi.

Bir sabah, birlikte kahvaltı ettiğimiz gazetecilerden en ünlüsü tarafından tanıştırıldık. İyi ki de tanıştırıldık. O andan sonra kahvaltı masalarımızı birleştirdik.

Gündeme dair meselelere öylesine hakimdi ki yorumları, politik analizleri onlarca Altan kardeşleri, bir o kadar da medyayı kaplamış yorumcuyu ezip geçerdi.

Bizim ülke bu açıdan da tuhaftı. Medyadaki yorumcularımız durmdan rol kesen “artiz” gibi, gerçek artistlerimiz de yorumcu gibi mi olmuştu?

Dayanamadım “Haksızlık etmişsiniz kendinize. Biz hep size bir maçoya bakar gibi bakarken, siz entelektüel birikiminizi göstermemişsiniz hiç” dedim.

O bildik, Kadir İnanır bakışıyla hafifçe kaşlarını kaldırdı “Hanımefendi onu bana değil, gazetecilere söyleseniz…” dedi. Yarasına basmıştım.

O günden sonra fırsat buldukça konuşur olduk. Şimdi İzmir’de, o sevimli “İzmir Çetesi”ni çekiyor. Dizide de dünya görüşüne uygun, “Robin Hood’luk” yapıyor.

Bunları neden yazdım? İktidarı rahatsız etmekten ödü kopan sanatçı tayfasına inat, Kadir İnanır’ın Aydınlık gazetesine verdiği röportajında söylediklerinin öylesine söylenmiş sözler olmadığını anlatmak için. Ne diyordu o söyleşide: “(Ergenekon’un) Uyduruk bir senaryo olduğuna inanıyorum. Toplumumuzun gelişmesini istemeyen emperyalist güçlerin bir oyunu olduğuna inanıyorum. Silivri'deki yurtseverlere selam olsun..."

Siz söyleyin bir Kadir İnanır kaç yandaş yorucu-yorumcu eder?

HAYAT GİBİ…

Üniversitenin Kültür Haftası açılışı konservatuar modern dans öğrencilerinin gösterisiyle yapıldı.

Sahnede 18 genç dansçı. 9 çift olarak dans ediyorlar. Vivaldi’nin “4 Mevsim” eseri eşliğinde.

Dekor bir uzun duvar ve 6 pencere. 6 farklı toplum kesiminden 6 kadın pencereden sarkmış, gösteriyi izliyorlar. Duvarlara projeksiyonla önemli olaylar ve kişilerin görüntüleri yansıyor, mevsimine göre.

Daha çarpıcı olan, sahnedeki 9 çiftin 9 farklı dans gösterisi sunması. Bir müzik eşliğinde ve bir sahnede kaç çift varsa o kadar farklı dans var.

Hayat gibi. Ne kadar çok ilişki varsa o kadar çok biçim ve içerik var.

Hayat gibi. Kaos var. Şiddet ve aşkın farklı gerçekleşme şekilleri. Çaresizlikte ruhun kıvranışları.

Kareografların kurgulama yetenekleri, hayatın kurgulama becerisini öyle bir süzüyor ki şaşıp kalıyor insan.

Hayatın dışına çıkıp hayatın içine düşmek için hep bir sahne gerekiyor.

FUTBOL GEYİĞİ

Real Madrid-Barcelona maçını izliyorum. Teknik adamlar Mourinho ve Guardiola neredeyse maç kadar kalıyorlar ekranda. Tıpkı George Clooney filmlerinde yönetmenin hep onu ekranda tutma çabası gibi.

İki teknik adam da fazlasıyla çekici, şık ve karizma. Ve de iyi rol kesiyorlar. Bu görüşümü ve bu görüşün kadınlar için taşıdığı anlamı Hakan Gündüz’le paylaştım.

O da Radyo D’de, yayında konuyu açtı. Ve dinleyen herkesi gülmekten yerlere yatıran şu espriyi yaptı: “Avrupa’da maçlara kadınlar ilgi gösteriyor da Türkiye’de neden göstermiyor diyorsunuz. İşte size cevabı. Onlarda Mourinho ve Guardiola gibi yakışıklı adamlar var. Bizim sahalarda kimler var? Tanju, Tuncay, eski Beşiktaş futbolcuları Rahim, Recep, Ahmet Çakar, Sergen, Rıdvan, Erman Toroğlu, Serdar Tatlı.”

Hakan haklı. Yukarıda adı geçenlerin ve de aklınıza gelen başkalarının tipini hatırlayınca değil maça gitmek, futboldan soğur insan.

AKLIMDA KALAN

Haber kanallarına ilişkin bir soru, sadece bir soru: Geçen hafta yeni bir haber kanalımız daha oldu: A Haber. (Onlar “hbr” olarak yazıyorlar ama gereksiz). Memleket medyasına ve çalışanlarına hayırlı uğurlu olsun. Benim yanıtını aradığım soru şu: Haber kanallarının reytingi neredeyse sıfır çizgisindeyken… Güvenilirlikleri kuşkulu, saygınlıkları tartışmalıyken… Neden bir haber kanalı daha açılır? Bildik yanıtların dışında mantıklı, akla yatan bir yanıt ya da bir psikolojik analiz yapabilecek ya da kâr-zarar hesabı çerçevesinde açıklaması olan birileri var mı?