Nuran YILDIZ

BİR KİTABI “İMHA PLANI”

----- 09.05.2011 - 07:00 -----

Aslında doğrusu meydana çıkıp “Alooo! Oray Eğin’in kitabı çıktı!” diye avaz avaz bağırmak.

Korku dağları bekledikçe… Pamuk ipliğine bağlı medya içi ilişkiler örselenmesin diye… Medyada birkaç kişi dışında kimse Oray’ın kitabını görmüyor.

Sağır, kör, dilsiz olmuşlar.

“Seks hakkında bilmediğiniz 10 şey” türü bir kitap çıksa sayfa sayfa, köşe köşe yazıp çizenler, sus pus.

Hiç değilse kendi okurlarıma bilgi vereyim: Oray Eğin’in “İmha Planı” adını taşıyan kitabının alt başlığı “Medya Nasıl Çökertildi?”

Kitap medyanın son on yılını anlatıyor görünse de, çöküşü hazırlayan daha uzak geçmişe de göndermelerde bulunuyor.

Oray “İmha Planı”nı tutuklu gazetecilere ithaf etmiş.

Kitabın başında Oriana Fallaci’den bir alıntı var: “Hayatta öyle anlar vardır ki sessiz kalmak hata, konuşmaksa zorunluluk olur. Bir vatandaşlık görevi, bir ahlaki mücadele, konuşmak için öyle bir şart oluşur ki ne yaparsak yapalım bundan kaçamayız.

Bu kitabı iki nedenle mutlaka okumalısınız;

Birincisi, Türkiye’de medyada olup bitenlerden bir gerilim romanı tadını alabileceğinizi görmek için.

İkincisi de, Ahmet Şık’ın kitabının basılmadan yasaklanmasındaki imha anlayışının bir benzerini, Oray Eğin’in kitabını görmezden gelerek medyanın da uygulamaya koymasına itiraz için.

HÜRRİYET PAZAR

Daha önce de yazmıştım. Medya dünyasında kimse kimseye doğruları söylemiyor. Öyle olunca da kimse kimseye güvenmiyor.

Kocaman bir maskeli balo yani.

İş başa düştü, yine ben yazacağım belli ki, Hürriyet Pazar’ın yeni hali fena ki ne fena.

“Pazar gazetesi” iddiasıyla yenilendi ve eski pazar gazetesi halini aratır oldu.

Sayfa tasarımı bir tür yamalı bohça görünümünde. Sayfa üstü bantlar, büyüyen fotoğraf alanlarıyla birleşince pazar söyleşileri kaybolup gitmiş.

Ne Ahmet Hakan’ın ne de Ertuğrul Özkök’ün yazıları durumu kurtarıyor. Daha kötüsü onlar da karmaşa içinde kaybolup gidiyor.

Durumu kurtarmak yine Ayşe Arman’a kalmış görünüyor.

AKLIMDA KALAN

Gri bir İstanbul’a uyanmak: Ankara deyince İstanbulluların aklına “gri” gelir. Uzun zaman bunun nedeninin kasvetli devlet binaları olduğunu sanmıştım. Sonra anladım, İstanbullular yazın Ege’ye ve güneye, kışın ise Ankara’ya geliyorlar. Çünkü Ankara iş nedeniyle geldikleri bir yer. Her şehrin kışı nasıl griyse, Ankara’nın kışı da gri. Ve akıllarında o kalıyor. Geçen hafta İstanbul’daydım. Arkadaşımın Boğaz’a bakan güzel evinde gri bir sabaha uyandım. Camın önünde Boğaz’dan geçen gemilere bakarken rüzgâra ve yağmura bulanmış manzara, Yalçın Gökçebağ tabloları gibi belirsizleşiyordu. Sonra İstanbul’a varan her Ankaralının yaptığı gibi arkadaşımı o havada dışarı çıkmaya ikna edip kendimi dışarı attım. Bebek’te, Divan’da, deniz kenarında kahvaltı ederken deniz gri, karşı kıyılar gri, gökyüzü griydi. Üçü de birbirine karışmış, deniz nerede bitiyor, gökyüzü nerede başlıyor belirsizdi. Bu Ankaralı için de artık İstanbul gridir…